Salı, Nisan 27, 2010

haute ayrılıklar


bütün çocukları ileriye doğru adımlar atmaktan koru pan! ileriye doğru adımlar atmak çünkü sonradan kirli kaldırımların içlerine doğru derinleşen çukurlara benziyor, mesela bütün kaslarımızı uyuşturuyoruz, önce yorarak onları, yıllardır, aylardır hiç duymadığın bir acı duyarak gözlerinde, burnunda, ellerinde; yokluk duymak, acı; acıyı duyduğunu hissetmiştin yıllar önce, yazdı, öğleden sonra, arkadan toplamıştın saçlarını ve yatağına ilk defa dayamak zorunda hissetmiştin sırtını, birden, işte insanın hayatında en zor, çok zor anlardan biri; yapayalnız ve çaresiz, ama sıkışmış gibi, yani kimseyle paylaşamayacağın büyük bir ağırlık; gözlerini kapatmıştın, geçmişti sanki, temizlikle, sabunlarla, balkondaki eflatun çiçekler, güneşin batışıyla, eskiden beri burukluk veren tüm parçalar iyileştirmişti seni, yıllar sonra, hiçbir şey umrunda değilken, saçların bal rengi, gözlerinde keyifli bir yorgunluk; nereden bilebilirdin birden öyle bir yokluk hissedeceğini, kendin istemişken, kendin terk etmişken şehirlerini, bir pisliğe dalmış, desenli halıların üstünde tanımadığın insanlarla dans etmiş, gözlerini kapatmışken, birden, bir anda çok uzaklardan gelen bir yokluk, nefes alıp vermekle geçmeyen, uykusuzlukla bölünemeyen, geçici sıcaklıklarla derinleşen, çamur rengi sıvılarla silikleşen, karla örtülen, ıslanan, eğlendiğinden mi ağladığından mı bilemediğin çığlıklarla gelen, giden, yokluk; hiçbir şehir seni beklemiyor artık, deniz kıyıları dalga geçiyor yüzündeki ekşilikle ve artık yalnız dalgalanacak saçların, uzayacak, ve kaş'ta elindeki limonlu cinlerle güneşi batıran insanları fareler kovalasın isteyeceksin, 101'den çıkamamalarını, yok olmasını insanlığın ve sadece ahşap masaların kalmasını; kıvranacaksın, seni sevenler, dizlerine kapananlar, bütün vücudunu şebboylarla kaplamak isteyenler var diye, ve sen yapamıyorsun, aldatıyorsun kendini ve herkesle evcilik oynamak istiyorsun diye, salt kendini kaybetmenin verdiği ve vereceği hazla yaşamak istediğin ve sabah temiz ve ağrılı uyanmak istediğinden; kıvranacaksın, bütün vücudun kasılacak, devamlı laktik asitle dolup taşan kaslar, hiç büyümeyen gözler, kasılacak ve açılacak, bir küçük lamba yanacak ve bütün aşklar aydınlanacak: unutulabileceği gelecek gözlerinin arkasından bir ışıkla beraber ve pan, o çirkin, suratsız, kırmızı yıldızlı şey sürükleyecek seni odalardan başka odalara, başın dönecek, gidip geleceksin maziden, sarı duvarlı, eski sevgililerle dolu kolilerin olduğu eve, kapayacaksın gözlerini, ayrılacaksın.

Pazartesi, Nisan 12, 2010

bütün yollar artık yemyeşil ve ellis sıkılıyor


kendimize bir hayat kuruyoruz, saçlarımız, sakallarımız, seslerimiz, ellerimizin tuttuğu bardaklar, yürüyüş şeklimiz, bütün bunlara güzellikler katıyoruz, aynı şekilde yasemin kokmaya, gece yatarken, sabah kalkınca damla damla limondan ekşimiş soğuk su içmeye, klavyede aynı tuşlara, aynı şekilde basmaya; müzik değişmiyor, insanların içinde başımızı hep aynı yöne doğru çeviriyoruz, gülüyoruz, kadınlara sinirleniyoruz, erkeklerle sevişiyoruz, sonra tam tersini yapıyoruz, kokular aynı, kaldırım taşlarının arasına sıkışmış kirli sular, telefon numaraları, binilen arabalar, çantadaki el fenerleri, bunlara alıştığımızdan da değil, sadece ruhun bütünlüğü bozulmuyor ve daha çok insan kandırılıyor böylece; içine güvenin yükselmiyor, düşmüyor, yalnızsan öyle kalmaya özen gösteriyorsun, panjuru aynı şekilde kaldırmaya, çam ağaçlarını ve leylakları aynı şekilde sevmeye, aynı masalarda aynı hatıralardan konuşmaya, hep aynı banka oturmaya, aynı kırmızılıkta içkilere, aynı yatağa, balkonda aynı saatte aynı güneşi batırmaya, saatler farklılaşmıyor, bornozun hep aynı renk, içten gülebiliyorsun ve karşındakini küçük düşürebiliyorsun çünkü senin tanıdığın ve bildiğin aynıları o bilmiyor; ona bütün renkler yabancı, tabakların şekli farklı, ne demek roze sadece şişede diye şaşırıp yüzünü buruşturunca o bunun farkında değil, limanlardan gemiler kalkıyor ve bunun balerin tütüleriyle bir alakası var; saat 7'lerin, akşamüstlerinin, çiğ bademin ve orly'nin bir etkisi var saçlarının şekline, sonsuz cehaletinden tiksinmene insanlığın, ama zor; zor farklı hayatlara adamak kendini, kendini raylara bırakmak, ki aldatmalardan ve şehvetten bahseden herkes dine döndü, herkes meleklerle uyuyacağını sanıyor, kendi halinde; kimse durmuyor, akbabalar var, parazitler, güneşin yukarda asılı kaldığını hiç görmeyenler, hiç tüylerini diken diken eden bir ses duymamış kadınlar, bacaklarını çimlere doğru uzatıp kafasını yana eğerek hiç düşünmemiş erkekler; farklı, aynı; aynı derde geliyoruz, dayanılmaz ağırlığına geçmişin ve geleceğin, başkalarının varlığına katlanmaya, sevginin çoğalabileceğinin kıskançlığına, üçüncülere, dördüncülere, hep rahatsızlık üretmeye çalışıyoruz ki bir manası olsun açan ve solan bütün çiçekli ağaçların ve verilmiş her güzel cevabın.