tag:blogger.com,1999:blog-48704499451933461332024-03-14T10:51:59.953+03:00her şey yerli yerindesessizlikperi simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.comBlogger253125tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-39464142060580554442017-08-03T11:49:00.000+03:002017-08-03T11:49:28.835+03:00rio - 32zaman geçti, sardunyalar sarardı ve büyük yeşilliklerle, limon ağaçları, yeşil orkideler, sırıtan sansarlar ve dirsek kemiklerinden boynuna doğru yürüdüğünü düşündüğü hamam böcekleriyle parkın ortasına vardı. güneş tepede, rom eksik ve kalbinin tam üstündeki yeşil taşlı broşun rengi küflenmekteydi. şeytan diye düşündü, aynı yerlerden, aynı hızla geçebilse, yanında olsa ve belinden tutup ileriye doğru ittirse, parkın engin yeşilliklerinin başlamadığı yerlerde, çalılıkların içinde ellerinde kalan son parayla alınmış içkiler ve tozlarla sevişiyor olurlardı. güneş ve ısırgan otları kollarını kesiyor, gözlerinin altında biriken ter damlaları göz yaşıyla buluşup yanaklarını yakıyordu, kum rengi saçlarının arasına adını bilmediği toz pembe dallar, at kestanesi polenleri, küçük bok böceği larvaları karışmıştı, taşımak zorunda olduğu yük giderek ağırlaşıyor, bacaklarına sardığı plastik paketler etini yiyor ve pantolon giymekten nefret ediyordu. vacio'yu geride bıraktığı düşüncesi aklına terlemiş, ıslak gömleğiyle seviştiği kadınların üzerinden kalkan manuel'i getiriyor, ağlamaklı oluyor ama kendini tutuyor ve yanan yanaklarına dokunuyordu. kendini bildi bileli hep amacı doğrultusunda gitmişti ama amacının ne olduğunu hiç bilememişti, amaç hep beelzebub'ları, taşları, çalıntı yüzükleri ve annesinden kalma eşarplarıyla bembeyaz bir bulutun içinde flu bir halde görünüyordu, hep vardı, oradaydı, ama ona varan yolda düşüp kalkmak, kadınlarla öpüşmek ve manasız şakalara sırıtmak, içmek ve aydınlanmak, krem rengi perdeleri olan odaların içinde yusyuvarlak bebekler öldürmek ve meyve bıçakları biriktirmek hep daha tatlı gelmişti. şimdi tatlılık yoktu, kesif bir idrar kokusu, hiç ötmeyen kılıç kırlangıçları, gece olunca beliren büyük gözlü turuncu baykuşlar ve ateş yakmaktaki beceriksizliği; önünde büyükçe, irisi olmayan gözlerle ona tepeden bakan bir canavarı andıran amacıyla karşı karşıya bırakmıştı. yol azalıyordu.peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-51745579673455050822015-06-26T19:35:00.002+03:002015-06-26T19:35:52.880+03:00rio - 31yeşil kanepede huzursuz bir şekilde ve gözümde gelecekten gelmişçesine dünyanın tüm sırlarını bilir bir ifadeyle oturuyorum, pepe ve ben rom içerken manuel neyin döndüğünü anlamadığı, ve aşikar şekilde pepe'den ödü bokuna karışacak şekilde korktuğu için su içmekle yetiniyor. odaya rüzgarla beraber deniz kokusu girdikçe biraz daha gevşiyorum ve eninde sonunda bacaklarımı elektrikli testereyle kesmeye kalkışmadıkça, ki bana ihtiyacı olduğunu düşündüğümden bunu yapmasının mantıksız kaçacağını biliyorum, korku duymanın gereksiz olduğunu kavrıyorum.<br />
<br />
niñita, diyor bana pepe, suratındaki o iğrenç sırıtış nasıl olur da asla silinmez diye düşünürken. <i>como lo hiciste </i>diye soruyor, aptal aptal manuel'e bakıyorum, büyükçe bir kunduz yutmuşçasına bir ifadeyle. nasıl yaptın, onu merak ediyor, diyor. üzümü yiyip, bağını sormamasını söylemek istiyorum fakat duvarlarında delacroix'nın kanlı tablolarının kötü reprodüksiyonları asılı, duvar köşelerindeki boyaların tırnak izleriyle çıkartılmış olduğu, masasında 81 model bir beretta'nın durduğu bu içinde bulunduğumuz evde ağzımı kapalı tutmamın gerekliliği aşikar görünüyor.<br />
<br />
uyuzun tekiydi, diyorum. ne pepe'ye ne manuel'e lavantalardan, zümrüt broşlardan ya da beelzebub'dan bahsetmeyi düşündüğümden, ya da bünyemde bulundurmakta olduğum ve anlatmayı becermekten pek hoşlanmadığım bu duyguları açığa çıkarmama gerekliliğinden, basit mazeretler sunmayı uygun buluyorum.<br />
<br />
aldatıyordu diyorum, eve para getirmiyordu. kalçalarımı sıkıştıran müşterilerin olduğu boklu bir barda garson olarak çalışmanın getirdiği parayla geçimimizi sağlayamadığımızdan bahsediyorum.<br />
<br />
pepe yine sırıtıyor. <i>claro, </i>diyor, o kadar tozu kıçınıza sokmadığınızı düşünüyorum çünkü.<br />
<br />
ne miktarda kullandığımızdan nereden haberdar olduğunu sormuyorum kendime. romumdan bir yudum daha alıyorum ve şeytan'ı içimdeki küçük iblis kadının öldürmemi söylediği ve benim de bunun üzerine harekete geçtiğimden, bittabi bahsetmiyorum.peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-2063038214379484132015-06-22T13:42:00.000+03:002015-06-22T13:42:13.142+03:00rio - 30şeytan'ın küçücük, erimiş ve irkilmiş vücudunu karanlık yeşilliklere, ormanın kuytu köşelerine doğru sürüklüyoruz vacio'yla. nedenini bilmeksizin, verdiğim karar ve işlediğim suçun yanımdan ayrılmayan bu yaşlı köpekle bir ilgisi olduğunu düşünüyorum; bana boz rengi tüyleriyle, açık kırmızı dilini dışarı çıkararak bakarken. sırrımı paylaşacak bir canlı olması beni biraz olsun rahatlatıyor.<br />
<br />
huzursuzluğum ve endişemin sebebi birlikte yaşadığım adamı soğuk kanlılıkla öldürmekten ileri gelmiyor; tersine, aldığım karardan mutluyum ve pişmanlık duymuyorum. huzursuzluk bende kadim yılların yorgunluğuyla vuku buluyor; her yerimde o, kollarımdaki bezginlikte, ellerimin tutmayışında, yaptığım her yanlışı bilerek ve isteyerek, çevreme değil, kendime zarar verme dürtüsüyle yapmakta, boğazımda düğümlenen bir mango büyüklüğündeki yumruda, içimden çıkan, susturamadığım, durduramadığım o canide, o, kendinden başka kimseden nefret dahi etmeyen aşağılık kadında.<br />
<br />
şeytan'ı okyanusa atma fikrinin onu toprağın altına gömmekten daha kolay fakat bir o kadar da beni korkutan bir tarafı olmasından, bunca zahmete girmem. vücudu bulunur kaygısından öte, okyanusa duyduğum büyük saygıdan, onu incitmenin bir yerde çok da yükseklerde olmayan ruhumu daha da lanetlemesinden duyduğum müthiş endişe, terör. onu ait olduğu yere, yeraltına kapatmak da, doğru şeyi yaptığımı hatırlatıyor bana.peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-66954075729928781792015-04-01T19:20:00.000+03:002015-04-01T19:21:22.478+03:00rio - 29uzun süredir salonun nemli, uhumsu ortamında oturuyoruz, pepe odanın bir o kenarına, bir diğer kenarına sıçrıyor, saçlarını karıştırıyor, manuel kahraman edalarında, ne olup bittiğini anlayamadan, terlemiş vücuduna yapışmış gömleğiyle güvenini pazarlıyor, bense pepe'nin beni mıhladığı yerde sabit duruyor, çiçekli sabahlığımın ipleriyle oynuyorum.<br />
<br />
pepe plan yapmaya uğraşıyor, belli ki şeytanın ölümüyle kendisine gereken yeni, cesur taşıyıcıyı bulmuş durumda ve güney amerika'nın akla hayale sığmayacak uyuşturucu pazarının içine beni de sokma konusunda fikrimi soracağa pek benzemiyor. sabahlığımın yolunmuş ipleriyle oynarken öğle yemeğinde içtiğim kahveleri ve yediğim sulu yoğurtları düşünüyorum; ve kanıma kokain karışmadıkça duyduğum huzursuzluğu hissediyorum, bunun zor olacağını biliyorum fakat pepe'ye bağımlılığımı anlatmanın daha da yıldırıcı olacağının farkındayım. sakinliğimi bozmamaya çalışıyorum, pepe'nin gözleri üstümde odaklanıyor.<br />
<br />
<i>el parque, </i>diyor manuel'e, bir parktan bahsettiklerini anlıyorum, gerisi anlamsız laf öbeklerinden ibaret geliyor, fakat manuel'in güvensizce ve endişeyle başını salladığını görebiliyorum. <i>ella no es apto, </i>diyor manuel, başını iki yana sallıyor, tırnaklarını yiyor, gömleği her zamankinden daha ıslak ve yüzündeki dehşet ifadesi ona ilk defa fark ettiğim bir şehvet katıyor. gerçekten korktuğunu hissediyorum.<br />
<br />
aniden önümdeki alçak sehpaya elimle vuruyorum. saçlarım havalanıyor, ani hareketimle iki adam irkiliyor, fakat benim yüzümdeki ifade değişmiyor. bakkaldan süt almaya çıkmışçasına bir sakinlikle bildiğim dilde konuşmalarını yoksa beni dahil etmeyi planladıkları hiçbir işi yapmayacağımı, üzerimden kolayca geçecekleri bir orospu olmadığımı söylüyorum. pepe'den bir bardak rom istiyorum ve az kalmış olmasının beni ilgilendirmediğini ekliyorum. güneş ışığından açılmış saçlarım sakinleştikçe önüme düşüyor ve oda dışarıdan gelen rüzgarla deniz kokuyor.<br />
<br />
güney amerika'yla orta amerika'yı ayıran doğal sınırdan, darien milli parkı'ndan bahsediyorlar ve malı panama'ya geçerek, parkın içinden costa rica'ya; amerika'ya, vahşete, beyaz adamlara ve aklıma gelebilecek her türlü tehlikeye doğru geçirmem gerektiğini söylüyorlar.<br />
<br />
bir yılı aşkın zamandır tanrının kan görmekten en çok hoşlandığı topraklarda yaşıyorsun kızım, fıstık gibi beyaz bir yavrusun ve şimdi bana kendi adamlarının, gringoların olduğu yere geçmekten korktuğunu mu söylüyorsun, diye soruyor pepe; beelzebub, krem rengi lavantalar ve göğsüme batırdığım ve böylece hayat bulduğum broşlardan habersiz, en çok irkildiğim şeyin gerçek dünya, konuşan insanlar, sabahlar ve geceler olduğunu bilmiyor; ona tüm bunları anlatamayacak denli yorgun hissediyorum kendimi.<br />
<br />
çiçek böcek seviyormuşsun sen?<br />
<br />
birden doğruluyorum, aklıma içi suyla dolu tombul yeşil yapraklar, kırmızı ayva çiçekleri, dikenli güller, arkalarına saklanabileceğim gri çalılar geliyor; çocukca bir masumiyetle, park büyük mü, diye soruyorum.<br />
<br />
pepe iğrenç şekilde şeytanı anımsatarak sırıtıyor. ah be yavrum, tek derdin bu olur umarım, tanrı bizi kutsasın, diyor ve rom dolu bardağını benimkine hafifçe vuruyor.<br />
<br />
<br />peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-63155709430282315512015-02-24T17:28:00.000+02:002015-02-24T17:28:12.733+02:00rio - 28<i>bir uçak biletine bakar, ve sana söylüyorum, kapatılırsın, </i>dediğini hatırlıyorum gözlüklü doktorumun; iyiliğimden ve içimde bir yerlerde sakladığımı sandığı iyi niyetten ötesini istemeyen benden. bense, çok uzak diyarlarda, güneşin hiç batmadığı veya hiç ışımadığı, mefisto'nun akşam yemeğinde masama misafir olup rosto yediği, yanındaki haşlanmış patateslere dokunmadığı; mumların hiç bitmediği, bu yüzden hiç sönmediği, kimsenin konuşmadığı ve herkesin 'ben'liğinden kilometrelerce ötelere savrulmuş olduğu o bilinmez, boyutsuz, kuru ve loş alandaydım; tek başımaydım. maddiyattı söylenilen her söz, edinilen her mizaç, içilen içkiler, tozlar; satılıktı; içimdeki o koskoca, bomboş, loş odayla hiçbir alakası yoktu tüm bunların; orada tek başıma, leylak rengi kanepemde beni insanlığa davet eden tüm taraflarımı göz ardı ediyordum, orada normaldim, iyiydim, iyiliğe adanmış her türlü sıfattım; o boyuttaki iyiliğin, bulunduğum gerçek dünyanın tehlikesi ve çirkinliğiyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktu, olamazdı.<br />
<br />
bundandı tam anlamıyla, bıçağı şeytan'ın karnına saplamanın kolaylığı, çıkarıp tekrar saplayabilmenin, akan kanı dikkate almamanın, tamamen idrak halinde olsam dahi umursamamanın, gözlerinden akan yaşı fark edince ona acıyamamamın nedeni; ve o anda hissettiğim tek şeyin arkada çalan vals, rüyalarımda yaktığım binalar, insan boyutundaki şişler, ve iskeleden görünen dev, yeşil balinalar olması.peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-32422213911114792952015-01-11T19:13:00.001+02:002015-01-11T19:13:11.668+02:00rio - 27yeşil kanepeden yavaşça kalkıyor pepe, ensesini kaşıyarak salonun solunda duran ahşap masaya ilerliyor, yıkanmamaktan üzerinde gri su lekeleri oluşmuş geniş ağızlı cam bardağa eline aldığı rom şişesinden bolca boşaltıyor, rom şişesini eline aldığı kolundaki mavi damarlar ve çıkık kol kasları yüzünden suratımda oluşan tiksintiyle karışık korku ifadesinin manuel'in canını sıktığını, ortada bir bela olduğu gerçeğini kavradığını fakat detaylardan tamamen dışlanmış olduğundan öfke duyduğunu hissediyorum, elini tutuyorum, <i>bu işte beraberiz, öyle olsun küçük kız, ama bana tüm detayları vermelisin, sonunu görmediğim tünele girmem ben. </i>konuştuklarımızdan hiçbir şey anlamamış olan pepe elinde tuttuğu bardakla adımlarının arasında yavaşça sallanarak gelip karşımıza oturuyor, <i>lo siento, no tengo mucho de esto, </i>diyerek bardağı gösteriyor, şeytani sırıtışı yüzünden hiç eksik olmuyor, neden buradasınız diye sormasını bekliyoruz; manuel zihninde on dakika önce yaşanmış sahneyi silip, uygun bir cevap hazırlamaya çalışırken ben sabahlığımın ipleriyle oynuyorum, sakin ve arınmış hissediyorum, korkmuyorum, pepe bu sırada romundan büyükçe bir yudum alıp, dişlerini gıcırdatıyor, sırıtarak, <i>e, usando o?. </i>manuel'e bakıyorum. kısa saplı bir meyve bıçağıyla diyorum; mide asidi vücuda yayılırsa acıya dayanmak güç olabilir.<br />
<br />
pepe sağ elini yumruk şekline getirip çenesinin altına koyuyor, bir sigara yakıyor, sigara çıplak bacaklarının arasından tüterken başını arkasına çevirip pencereden dışarı bakıyor, güneş parlıyor, kuş sesleri geliyor, kısa bir sessizlik oluyor, neden sonra pepe aniden ayağa kalkıyor, iki adımda kasık kemikleri başımın hizasında beliriveriyor, at kuyruğu saçlarımdan sertçe çekip ayağa kaldırıyor beni, <i>beelzebub, lavantalar, tozlar, gemi güverteleri, kısa eteklerimin altından görünen çıplak bacaklarım, uzun çoraplarım, annem, istanbul'dan kalkan vapurlar, sahile vuran kirli sular; bir an aniden şerit akıyor gözlerimde, kendimi bırakıyorum, </i>manuel engelleyecek oluyor, pepe boşta kalan elini sertçe manuel'in suratına yaklaştırıp kıpırdamamasını işaret ediyor, saçımdan tutan kolunun ve bedeninin arasında ufak bir fareye benziyorum, birden çekiyor elini saçlarımdan ve yanağıma hafifçe vuruyor, <i>plano está funcionando, </i>diyor, işte şimdi seni görevlendirebilirim.<br />
<br />peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-76995060529888100602015-01-04T22:55:00.001+02:002015-01-04T22:55:26.511+02:00rio - 26eve alınan meyveler, papayalar, çarkıfelekler, içinden yeşilimsi sular akan dikenli tropik ağaçlardan gelenler, için kullanılan mavi saplı meyve bıçaklarını bileyerek ve şeytan'ın eve giderek geciken saatlerde, saçı başı darmadağın, beyaz atleti kirlenmiş, göz bebekleri küçülmüş ve yalpalayarak girmesini izleyerek geçiriyorum vaktimi. lokantaya uğramıyorum, gutlu diego'nun çok aldırış ettiği yok, sokaktaki gongoraları izlerken aniden pencereden atlamaya karar veren karısı nina'nın cenaze işleriyle uğraşıyor besbelli; ne tabut alacak veya doğru düzgün bir cenaze merasimi düzenleyecek parası ne de nina'nın sokaktaki süprüntü pembe çiçekleri seyrederken aşağıya <i>düştüğüne </i>inanacak maneviyatı var; şeytan'a o gün kaç tamale sattığım, bira dağıttığım kaç adamın kalçalarımı çimdiklerken dirsekleriyle değdikleri zayıflıktan üzerlerinde kuru yaralar çıkan kasık kemiklerimden duyduğum dehşet acı hakkında yalan söylüyorum; ne kasık kemiklerimin üzerindeki kırmızı lekeli sargı bezlerini ne de paranın giderek azaldığını anlıyor şeytan; mavi saplı meyve bıçaklarımı her gün niye bilediğimi de zaten sormuyor. <div>
<br /></div>
<div>
<i>nefes al yavaşça, tamam tut şimdi, yavaşça bırak. nefes al yavaşça, evet tut, tut, tut, şimdi yavaşça bırak, adresini verdiğim doktora git derhal, yatıştırıcı verecek sana, ve tanrı aşkına beynini küçük bir bonobo yavrusunu taklit edecek denli küçültmüş şu pis tozları bırak, bir uçak biletine bakar, ve sana söylüyorum, kapatılırsın. </i></div>
<div>
<i><br /></i></div>
<div>
ailem, doktorlar, sevmediğim adamlar, konuşamadığım kadınlar, içmekten bir türlü sıkılamadığım limonlu cinler, eski evimin yerlere kadar inen mavi camlarından görünen kiraz ağacı ve toprağa ekilmiş domatesler; geçmişim, coğrafyanın orasına burasına dağılmış durumda duygularım, tepkilerim, artık yutmakta zorlandığım meniler, tavuk suları, hiçbir şey verdiğim karardan caydıramıyor beni; iyi çizilmiş bir plandan daha güzel ve tahrik edici olan bir şey varsa o da gelecekte bir gün simsiyah saçlı kişisel bir pan'ın varlığının verdiği umut. </div>
peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-39605069130608960322014-12-14T22:28:00.000+02:002014-12-14T22:36:01.783+02:00rio - 25<i>on iki adım, uzmanlık alanı madde bağımlılığı olan, gözleri ileri derecede bozuk kadın terapistler ve koşarak sahile doğru kaçtığım bir cumartesi sabahıyla başladı aslında tüm hikaye.</i><br />
<div>
<i><br /></i></div>
<div>
<i>şeytan yok, üzüm bağlarında koşturuyorum, çevremi algılama düzeyim gayet açık ve net, bir yandan da sekize bölünmüş durumda tüm gerçekliğim, sabit fikirlerim ve değişken fikirlerim var, duyumsuyorum dünyayı fakat duyumsayabildiğimi midemde büyüdüğünü sandığım çiçekler kadar açıklayabiliyorum; açıklayamadığım tüm parçalarını o sekizgenin, konforlu bir rahatlığa büründürmek adına, uyuşturuyorum, ve bağımlılığım buradan doğuyor, irice ve ana karnından çıkarken hiç ağlamayan bir bebek gibi. </i></div>
<div>
<i><br /></i></div>
<div>
<i>aslında şeytan yok, onun bir gölgesiyle yaşıyorum, bir eko hali; ki tüm şehri, kıyı şeridini, sevdiklerimi, özlediklerimi, en çok kırdığım herkesi arkamda bırakmama yol açacak bir kaçış, bağımlılıklarımla daha da çok yükselen cesaret hissi, tüm vücudumu sarmaşıklarla kaplayan his, kalbimi hafifleten, suya batırıp çıkaran; arşimet can çekişiyor hesabı bir kaçış yaşıyorum hayatımdan, şeytan da katalizörüm oluyor;</i><i> taşlarla vücudumu delmeme bir mazeret, kolay yollardan ulaşılabilen tozlar, katlanmama gerek dahi olmayan engin bir cahillik, ve uzaklaşmak, yani kendinden uzaklaşmak değil, tersine, tahrip ettiğim bütün organlarımı yanımda götürüyorum, kaşarlanmış ruhumu yanımda götürüyorum; değişecek olan tek şey gürültü, cevap vermek durumunda kaldığımda hastalandığım gürültü, sessizliğe ve sorgusuzluğa duyulan dayanılmaz özlem, alkolle pekişen bütün yaratıcılık, renkler, aklın getirdiği kristal değerinde olma hissi; şeytan da romlarıma ortak olacağını, romlarımdan sonra sıranın bana geleceğini düşüneduruyor, kendi gemini azıya almış olduğunu, her an kaçabileceğini.</i></div>
<div>
<i><br /></i></div>
<div>
<i>işte tam da bu kristal histen çıkıyor tüm bağımlılık; yapacaklarımı hayal edebilme ve hayallerini yapabilme hali, uyanıkkenki rüya, rüyadayken yaşanılan ayıklık hali. kurtulamayacağımı bilmemin yarattığı körleştirici, uyuşturucu, şairane duygu. </i></div>
peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-43968457428937374322014-11-04T20:34:00.001+02:002014-11-04T20:34:05.966+02:00rio - 24pepe'nin oturduğu yeşil kanepenin arkasında uzanan çam ağaçlarına, ve çam ağaçlarının arkasında ufacık görülen maviliğe bakıyorum, gözlerim dalıyor. hep okyanusa bakıp ellerimi sıcak kumun içine daldırmayı, sıcaktan mayışmayı ve dakikalarca uyumayı, yanımdan geçip giden insanları görmemeyi ve uyandığımda yalnız olmayı hayal etmiştim diye geçiyor aklımdan; o pis gemiden indiğimizde aklımda kanalizasyon boruları ve mavi saplı meyve bıçakları yoktu hiç.<br />
<br />
pepe manuel'e hararetle anlatıyor, arada uzun parmaklarıyla beni gösteriyor, üzerimdeki uygunsuz beyaz gecelikten bahsetmedikleri apaçık, beni tanıdığını anlıyorum, sesimi çıkarmıyorum, manuel arada sırada irkilerek yüzüme bakıyor, ben rengi atmış halıya.<br />
<br />
<i>hep yalan söyledim, geride kalmayı tercih ettiğimden, ve ne zaman öne çıkmak istesem biriktirdiğim tüm doğrular fışkırdı içimden, fazla kirli suyu içinde barındıramayıp patlayan rögar kapakları gibi; beni gül dikenleriyle besleyen yalanlarım, kısa zaman da olsa rahat uyumamı sağlayan gizlerim, annemin hiç öğretmediği cinayet şekillerim, dünya üzerinde tanıdığım kimsede göremediğim, bu yüzden beni sonunda yapayalnız bırakan durmayı bilememe halim, hepsi birikiyor içimde, çam ağaçlarına, küçük okyanus parçasına, yeşil kanepeye, rengi atmış halıya bakarken.</i><br />
<i><br /></i>
pepe diyorum, sesim istediğimden daha yüksek çıkıyor, bir duraksama oluyor, manuel bana bakıyor, pepe'ye onu öldürdüğümü söyle diyorum. manuel anlamaz gözlerle yüzüme bakıyor, eli gömlek cebindeki sigara paketini arıyor. söyle diyorum, anlayacak.<br />
<br />
ella lo mató diyor manuel, pepe bir an duruyor, o bezmiş ve şeytani suratından beklenmeyecek bir iki saniyelik bir şaşkınlık görüyorum gözlerinde, sonra şaşkınlık geçiyor, sırıtıyor. esta chica? que mató al demonio? mentiras!peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-822440841029249142014-09-04T17:52:00.001+03:002014-09-04T17:52:41.410+03:00rio - 23şeytanla rio'da geçen günlerim aynı sıradanlıkta, aynı lokantaya yürüyüp, aynı kirli mutfağına girmekle, aynı sokak kedilerini görmekle, ve aynı sayıda sigara içmekle geçse de gecelerim tozdan ve alkolden kaynaklı tuhaf rüyalarla renkleniyor. peygamberler görüyorum, dünya sularını yok eden, kafalarındaki basket topları büyüklüğünde tümörlerle yaşayan, tümörlerin içinde kendi suratları. martıların et yiyici sesleri, kedi tüyleriyle boğulan yaşlı, şişman kadınlar, lezzetli çorbalarla, dana rostolarla dolu sofralar, şişelerce tatlı şarap, onlarca daktilonun yan yana durduğu camekanlar, dini kitaplar, yeni delhi'nin hiç görmediğim sokakları. rahat ve huzurlu uykum çiğ sabah güneşi odaya dolmaya başladığı ve perdelerin yetmediği anda bozuluyor, şeytan yüzüne su çarpıyor, yatak odası penceresinin yanından aşağıya inen borunun dibinden su sesleri geliyor. kabusum bu zamanlarda başlıyor.<br />
<br />
<i>cinselliği şiddetle bağdaştırdığım ve bundan sapıkça zevk aldığım zamanların çok gerilerde kaldığı, dikenlerle dolu sapsarı bir çölün ortasındayım o yatakta. </i><br />
<i><br /></i>
beynimin artık göstermekten aciz olduğu reaksiyonları vücudum gösteriyor: çürüklerim, yaralarım ve topallayan sol bacağım. vacio boyunun yettiği yaralarımı yalamaya kalkışıyor, tuzlu ve nemli dili kabuk bağlamamış olanları yakıyor, vacio bacaklarımı yaladıkça kendime öğle vakti koyduğum romların zamanı giderek sabaha kayıyor.<br />
<br />
<i>yalan söylüyorsun, pepe'nin kuyruğundan ayrılmayan o sarışın bok torbasıyla yatıyorsun ve bana hastalık bulaştıracaksın. zırvalamayı kes, kes, pepe şehirden ayrıldı, hayal görüyorsun. seni öldüreceğim şeytan, bunu sakın aklından çıkarma. çok içiyorsun kızım. git uyu, işine geç kalma, paraya ihtiyacımız var.</i>peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-51829086141974976672014-08-25T15:31:00.001+03:002014-08-25T15:31:29.888+03:00rio - 22<i>tozdan ve romdan uzak durmanın getirdiği pembemsi zindelik on dört gün sonra uçup gidiyor. yerlerde sürünmek, tıkalı kanallardan nefes alamamak, gürültülü kemanlardan, cinayet melodilerinden etkilenmeyecek denli sağırlaşmak, bembeyaz parmak uçlarımı hissetmemek istiyorum, istanbul'dan çıkışımızdan beri kazandığım paranın harcadığımla kıyaslanamayacak denli küçük olması paniğe yol açıyor, tansiyonum yükseliyor, tekrar yıkanmamaya başlıyorum. </i><br />
<i><br /></i>
manuel iş bulmalıyım, senin için bizim kara pepe'ye danışabilirim, o kim, istersen bugün ziyaretine gidebiliriz.<br />
<br />
ikiz evlerimizin yanındaki çıkmaz sokaktan, kanalizasyon atığı suların aşağıya doğru küçük damarlar oluşturarak aktığı kaldırımlardan iniyoruz, nüfus dairesinin önünde onlarca yabancı insan bekliyor, gül desenli etekli kadınlar çocuklarını ellerine tutuşturdukları tuzlu krakerlerle oyalıyor, başım dönüyor. rüzgar esiyor, okyanusun uzaktan görünüşünü özlüyorum, hiç inemediğim sahili, kahverengi kumları. çıkmaz sokağın sonundaki ahşap müstakil evin kapısını çalıyor manuel. kapıyı kirli sakallı, beyaz atletli, bir yerlerden korkunç şekilde gözümün ısırdığı bir adam açıyor.<br />
<br />
pepe bu, guanabara'ya vardığımızda şeytan'a sözde iş çözecek, iblis sırıtışlı, portekizli adam, şeytan'ın canına kıydığım evi ellerime veren.<br />
<br />
gözleri bana, beyaz geceliğimin üstüne giydiğim çiçekli sabahlığa kayıyor, beni tanıyor. sırıtarak <i>onde seu amante </i>diye soruyor, anlamıyorum. manuel sırtımdan iteliyor beni, içeri giriyoruz.<br />
<br />
korkmam gerektiği düşüncesi beni korkudan uzaklaştırıyor, pembe zambakları ve zehirlerini düşünüyorum, insan etiyle beslenen insanları, insan kesitlerini, cam tabakaları. içerisi eter ve rom kokuyor.peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-60568889931896955832014-08-20T15:15:00.004+03:002014-08-20T15:15:43.986+03:00rio - 21<i>oynama fazla, kıpırdama. söz vermiştin. oynama, dangalaklık etme. saatler çalıyor, tren tangırtıları geliyor, broş göğsüme batıyor, şeytanın üstümdeki ağırlığı aynı kuran'dan fırlamış ateş dağları kadar baskın, kamaraya girdiğimiz andaki o küf kokusu, elindeki rus votkasından yükselen kesif aroma, uzun parmaklarının arasında tuttuğu küçük, çirkin bedenim, giderek şiddetlenen silleler, bütün gün kurumuş ot koparan ve beyaz atletinin içinde vıcık vıcık terleyen o maskeli adamın başarısız öfkesi üstümde, kollarımda, artık kanayamayan burnumdaki küçük hücrelerde, zemindeki ayak izleri, vacio'nun çaresizce izleyişi, tren tangırtıları, tekrar, tecavüze uğradığımı dahi anlayamayacak hale gelmiş beyin kıvrımları, bulantıyı anlayamayacak kadar düzleşmiş bağırsak kıvrımları, nefes borumla midem arasında haftalardır, aylardır biriktirdiğim engin okyanuslardan gelen mavi balina öfkesi.</i>peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-40756795743295658512014-08-20T13:51:00.000+03:002015-02-28T02:11:31.932+02:00rio - 20perdomo'da yeni arkadaşlar ediniyorum. leylaklarımın ve lavantalarımın yerini yaban gülleri, pembe zambaklar alıyor. vacio'yu yıkatıyorum, her gün küvete girmeye başlıyorum, evi temizliyorum, klozetin kenarlarını ovalıyorum, elimde kalan birkaç bin reali peso'ya çevirttiğim at kuyruklu döviz bürosu çalışanı kadın ilk insan oluyor bana ters ters bakmayan.<br />
<br />
<i>sol kenarı çatlamış aynanın karşısında, yanımdaki uzunca bardakta birkaç gül, saçlarımı kesiyorum, uzun, kırılmış saçlarımı, kulak hizama getiriyorum, sol taraf sağdan birazcık uzun, ensemi göremediğimden ensemdeki saçlar düzensiz, gözlerimi ovuşturuyorum, daha az alkol, daha az uyarıcılar, sabahın köründe, bogota'nın tüm çiğ ışıkları uyanık ve tüm FARC elemanları uyurken kalkacağım bir işe girme fikri.</i><br />
<i><br /></i>
yan komşum manuel, dairelerimiz ortadaki kapıyla birleşiyor fakat kapı kilitli duruyor, manuel düzenli olarak çeşitli kadınlarla grup seks partileri düzenliyor, esmer kadınlar, şişman kadınlar, ayak bilekleri yılan kuyrukları kadar ince kadınlar, yaşlı kadınlar, mutsuz kadınlar, manuel ve arkadaşlarının çıkardığı sesler rahatsız edici gelmemeye başlıyor ve hayatta olduğumu hissediyorum. arada hiç bilmediğim semtlerden topladığı tütünleri getiriyor bana, önce kurumasını bekle diye uyarıyor her seferinde, her seferinde üzerimde aynı çiçekli sabahlık, aynı mahmur hal, ve yakamda aynı kurumuş gül oluyor, gülüp geçiyor manuel. ona günlerce, haftalarca maruz kaldığım şiddet ve tacizi, ve salt buraya, tüm deccallerin cirit attığı bu gül kokulu çöplüğe gelmek için göz yumduğumu anlatmıyorum ve o da nereden çıktığımı sormuyor. güney amerika'nın mavi çatıları, meraksız, günlük, isli insanlarına alışıyorum.<br />
<br />
<i>kes şu saçlarını derdi, dinlemeyip sabun kokan lacivert nevresimlerinden kalkıp kaçtığım adam. katilliğime duyduğum hissizlik beni hayata bağlıyor, ara sıra burnuma çalınan metanol ve toz kokusundan öte perdomo kurtuluşum oluyor. </i>peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-74201560288771598492014-08-19T16:41:00.000+03:002014-08-20T20:36:43.731+03:00rio - 19çalıştığım küçük lokantada günde on tamale satarsam on iki real kazanıyorum. on tamale için yüz gram domuz sosisi, elli gram kadar acı biber ve acı biber sosu gerekiyor; yağlı saçlı, gut hastası patronum diego malzemeleri lokantanın karşı kaldırımındaki yüksek yokuşlu sokakta bulunan manavdan bana aldırıyor çünkü yokuşu çıkamıyor. diego tüm gününü lokantanın arkasında, tuvaletlerin yanındaki florasan lambalı pis odasında goyta-cano maçları seyredip, nadir olarak bulabildiği patlamış mısırı yiyerek geçiriyor; kimliğimi, nereden geldiğimi, neden atletimin göğüs kısmında devamlı bir kırmızılık olduğunu sorgulamıyor, lokantada mestizoların ve şeytanın karaktersiz tenor sesinin yokluğunda rahatım.<br />
<br />
on iki reale kokain veya rom alınmıyor. on iki reale bir avokado, iki kilo domates ve bir kilo kadar mango alınabiliyor.<br />
<br />
<i>her geçen gün daha çok tırmalıyor sesin kulaklarımı, her geçen gün giydiğin atletleri daha az yıkıyorum ve bunun farkında değilsin, sevişirken dokunacağını söylediğin bölgelerimde bıraktığın yara izleri üzmüyor artık ve kalkışacağım eyleme hazırlıyor beni, getirdiğin boktan tozların da yardımıyla.</i><br />
<i><br /></i>
diego'yu şişmiş, mavi damarları akarsular gibi kalçasına doğru çıkan ayak bileklerini ovalarken, kan akışını hızlandırmaya boşuna bir çabayla uğraşırken görüyorum. karısı nina zamanını evde sokakta satmak üzere hazırladığı temizlik bezleriyle birlikte, ara sıra perdelerin arkasından oturdukları evin dar sokağının kenarındaki gongora'ları izlemekle geçiriyor. <i>bordo gongoralar. yapraklarının içleri de dışları da koyu kırmızı, yeni kanamış, mis kokan açık yaralar, savaşlar, tren raylarına benzeyen. </i>sırtımı çeviriyorum, bir bira doldurup kirlenmiş tepsiye, büyükçe bir kovaya daldırıp aldığım yer fıstıklarıyla beraber koyuyorum. saat dört, ellerim titriyor. yaram kanıyor, ilk defa ağlamak istiyorum, yine ilk defa annemi hiç özlemediğimi fark ediyorum<i>.</i>peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-59804799434280682152014-08-19T14:01:00.001+03:002014-08-19T14:01:45.307+03:00rio - 18<br />
rocinha. en kanlı, en ıslak, en kaygan ve kendimi en suçlu sandığım. beelzebub'u dinlemedim, köse vitor'un söylediklerine kulak asmadım, şişman komşumun korkulu, nefret dolu bakışlarına yüzümü çevirdim, ve şimdi burdayım. suçun, mestizo'ların en kalın derilisinin, klozetlerin en grisinin, hortumlardan akan suların en çamurlusunun olduğu yerde, leylaksız, lavantasız, beelzebub terk etti, tamamen yalnız ve korku içinde, bogota'da, ciudad bolivar'ın en ter kokulu, en ölüme, şeytana, en çok kana adanmış mahallesinde, perdomo'dayım. perdomo benim evim, vacio'nun üzerinde pireler, tek odalı perdesiz evin tiksindiğimden ve işsizliğimden her gün yıkadığım beyaz çarşafları, ocaksız, ısınmasız, gri duvarlı mutfağın kırmızı zemini, rocinha'dan yanıma aldığım tek şey, mavi saplı meyve bıçaklarım, artık giyemediğim delik deşik ipek gömleğim, yakut broşum ve köpeğim.<br />
<br />
hatırladıklarım var, venezuela'da çeviren polis memurunun kalçama dokunan elleri, santa elena'da içtiğim yoğurt çorbası, eczane önlerinde bulduğum ativan kırıntıları, ve şeytanı deşmekten kaynaklı, olmayan pişmanlığım.<br />
<br />
<i>pek çok dostum, terk eden, arka bahçede çimenlerin üstünde, koka yapraklarının ekşi kokusuyla esen rüzgar, re'den melodiler, tozun içinde her daim beyaz ve temiz kalan parmaklarım, anneminken yakındığım, bozuk vücut algım yüzünden paramparça etmek istediğim ve şimdi var olmayan tüm yağlarım, rio'ya ait olan, paralıysan altı saat ötede kalmış tüm dakikalar. </i><br />
<i><br /></i>
<i><br /></i>peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-56994707585476235232014-07-09T16:12:00.001+03:002014-07-09T16:12:37.417+03:00rio - 17şeytanın ne işle meşgul olduğundan bihaber, on birde pencereden vuran güneşin üzerimde yarattığı yumurta sarısı dökülmüş halle yataktan kalkıyorum, çarşafları iki haftada bir değiştiriyorum çünkü ne yeterince çarşaf, ne yeterince çamaşır suyu, ne de en elzemi yeterince su var. <div>
<br /></div>
<div>
<i>annemin yakut broşlarını yanıma alıp, temiz çarşaflarını arkamda bırakırken aklımda tam da bu vardı.</i></div>
<div>
<i><br /></i></div>
<div>
eve sallanarak, güneş gözlükleri gözlerinin hemen üstünde, ve beyaz atleti sağa sola kaymış olarak giriyor şeytan, ilk günlerde rahatsızlık verici olan bu duruma sonradan alışıyorum, fakat alışmamın sebebi göğsüme baskı yapan broşum, dinah, yumurta sarısı kıvamındaki güneş, iki katlı o ev, mutfağın kirli zemini veya koka yapraklarının altında uyuyan vacio değil, bana beelzebub, lavantalar ve leylaklar yardım ediyor, rüyalarımın içinde, aklımın kaldığı o gemi kamarasındaki küçük yatakta, şehri terk ederkenki gün ışığında buluyorum kendimi, yavaşlıyorum, ve yavaşlamamı sağlayan maddelerin bitmesinden ölesiye korkuyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<i>seni kaçıracağım kızım, yerlerde sevişeceğiz, ahşap şezlonglarda güneşlenirken öpeceğim boynundan.</i></div>
<div>
<i><br /></i></div>
<div>
rom yap bana, tamam, geri çıkacağım hızlı ol, pepe'yle bitirmemiz gereken bir işimiz daha var, ne işiymiş, yakınlardaki mahallelerden bir çocuk bisikletini satacakmış sana bisiklet alacağım, al rom limon kalmamış birkaç nane yaprağı koydum, hoşçakal.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
şeytan çıktığında üzerimdeki atleti çıkarıyorum, sütyenimle kalıyorum, astarları omzuma yapışmış, sülük gibi kanımı emiyor, göğüs ucum iltihap kaptıkça sürdüğüm tentürdiyot bitmek üzere, çok canım yanıyor, yumurta sarısı kıvamında sıcak pek yardım etmiyor, bir bardak soda içiyorum, sütyenimi çıkarıp, temiz bir atlet giyiyorum, altımdan pijamamı çıkarmıyorum, kapının önündeki merdivenlere, kirli mavi plastik hortumdan fışkıran sarı suyla oynayan çocukları izlemeye çıkıyorum.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<i>aklımda trenler, büyük saraylar, üç yüz metrelik heykeller, taş mağaralar, içilemeyecek denli fazla biber kokan votkalar, teras katları, ahşap raflar, beyaz çiçekler var, elimde plastik bıçaklar, çöp kokusu, bol miktarda tozlar, incelmiş septumlar, şişman kadınlar, kirli sular;</i></div>
<div>
<i><br /></i></div>
<div>
tamale satmaya çalışmadığım zamanlar sokağı izlemekle geçiyor zaman, çokça bakıyorum, az düşünüyorum, çok öfke ve az anlayış biriktiriyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<i>düşündüğün gibi olmaması sana gerçek şeyler yaptıracak diyor beelzebub, zırva diyorum.</i></div>
<div>
<i><br /></i></div>
<div>
<i><br /></i></div>
peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-56018340534929976612014-06-05T23:13:00.002+03:002014-06-05T23:13:42.807+03:00rio - 16<i>nefes alıp veriyorum.</i><br />
<i><br /></i>
<i>nefes</i><br />
<i><br /></i>
<i><br /></i>
<i>al</i><br />
<i><br /></i>
<i>ver</i><br />
<i><br /></i>
<i>al</i><br />
<i><br /></i>
<i>ver</i><br />
<i><br /></i>
<i>al</i><br />
<i>al</i><br />
<i>al</i><br />
<i>al</i><br />
<i>al</i>peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-38354142577588296582014-04-10T11:12:00.001+03:002014-04-10T11:12:56.658+03:00rio - 15guanabara'ya adım attığımızda başım dönüyor, ayaklarım uyuşuyor, haftalardır ince gemi salınımlarına alışmış bünyem kendi ekseninde daireler çiziyor. şeytan önden yürüyor, atkıyı fazla uzun tutmamdan, küf kokan nemli şehrin hangi ayında boynuna geçireceğinden dem vuruyor, sigara yakıyorum, boğazımı acıtıyor, muz ve toprak kokusu birbirine karışıyor, insan kalabalığından, balık pazarlarından, çıplak ayaklarla gezinen kavruk tenli küçük çocuklardan midem bulanıyor.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
şeytanın kurduğu bağlantının ismi pepe diye bir herif, rocinha yakınlarında, küçük bir bakkalın önünde buluşuyoruz, portekiz göçmeni, üzerinde rengi atmış siyah bir atlet, kendimi tutamayıp siyah güneş ışınlarını çeker daha çok terlersin diyorum, pis pis sırıtarak kadınlar böyle seviyor diyor, şeytan suratıma bakıyor, pervasızlığımın son haddinde broşumu göğsüme bastırıyorum. zamanım geldi ve ellerim titriyor, elimizde bilmem kaç bin real var, zengin hissediyorum ve pepe'yle şeytan kalacağımız ev hakkında konuşurken bakkala dalıyorum. karşımda temiz suratlı bir adam var, sakalı bıyığı yok, içimden bu da mı gringo diye geçirirken, hali hazırda sert duyulan portekizce ve yüzünde kana bulanmış bir domuza bakar gibi bir ifadeyle ne istediğimi soruyor, arkasındaki rafı gösteriyorum, henüz kimseyle konuşamıyorum, bundan sonraki yıllarda da konuşmayacağımın henüz farkında olmayarak. iki şişe rom uzatıyor bana, 30 real'e iki şişe mccormick'le bakkaldan çıktığımda arkamdan <i>meu nome vitor </i>diye bağırıyor, hiç olmazsa dilinin bozuk olduğunu anlayabiliyorum. vitor'la böyle tanışıyoruz. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
pepe elimdeki torbaya bakıp sırıtıyor, şeytana bir şeyler söylüyor, şeytan yine yüzüme bakıyor, gözlüklerini takıyor, böylece sinirini benden sakladığını düşünüyor. elbette lavantalarımdan, leylaklarımdan, içimdeki beelzebub'dan bihaber, bu yüzden neyi var neyi yoksa anladığımı anlayamıyor. ipek gömleğim rahatsız ediyor, pepe denen bu herifin ayarladığı yer neresiyse gidip soyunmak istiyorum,<i> curto caminho </i>diyerek kirli parmaklarıyla sol taraftan çıkan dar yokuşu gösteriyor, yürümeye başlıyoruz, en arkadayım, dünyanın cehenneminde, beelzebub'um ve kanlı broşumla başbaşayım. her zamanki gibi. ve daha nemli.</div>
peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-26282018235285925322014-03-11T11:40:00.001+02:002018-01-17T12:31:15.340+03:00rio - 14kamaradaki turuncu ışıklı başucu lambasının rengi mavileşmeye, kollarımın, kenarlarından yere çarpıp canımı acıttığı küçük yatağın çarşafları kirlenmeye, zemindeki marley taşlarının üzerinde yürüyen ve motor dairesinin yüzyıllardır hiç temizlenmediğini gösteren hamam böcekleri çiftleşmeye, ördüğüm atkı gulliver'in boynuna göre olmaya, burnumun kenarlarından dökülen tozlar dudaklarımı kurutmaya, miguel'le akşamüstleri ve mavi ladinler hakkında yaptığımız konuşmalar bitip kamaraya döndüğümde şeytan yatakta olmamaya, lavantalarım, leylaklarım solmaya, annemin çantama tıkıştırdığı lal taşını okşamaya, iki günde bir yediğim haşlanmış patatesleri on iki adamla paylaştığım bok kokan tuvalete kusmaya, göğüs ucumu kıpkırmızı bir irine dönüştüren zümrüt broş ağlatmaya, güvertede içtiğim rom şişelerinden küçük tapınaklar yapmaya başladığımda, kara göründü.peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-42685382707071968532014-02-17T10:27:00.002+02:002014-02-17T10:35:53.814+02:00rio - 13lady macbeth bunu bilememişti, kan çıkıyor ellerimden, yüzümü yıkıyorum, lavabonun beyaz kenarlarını ovalıyorum, lavanta kolonyası ve iki reale aldığım deterjanı karıştırıyorum, banyoyu temizliyorum, küvetin kenarlarında akılsızın göğüs kılları, sağ tarafta iki damla kan izi bacak kıllarımı jiletlemekten kalma, deterjanla karışan lavanta gözlerimi yakıyor, üç yüz altmış bin realden elde kaldı yirmi bin, gitmem gerekiyor, şişman teyzenin ters bakışlarına şeytanın içimde bıraktığı yara izleriyle cevap veriyorum, vacio'yla birlikte, favelanın en pasaklı bakkalı bellenen köse vitor'a gidiyorum. hiç konuşmuyoruz, arkasındaki ahşap tezgahtan iki şişe rom çıkarıyor, aniden ellerini saçlarımın kulaklarımla birleştiği noktaya götürüyor, irkiliyorum, baş parmağını sertçe yanağıma kaydırıp şakağımda kurumuş kan izini gösteriyor. sırıtıyor, komik değil diyorum, anlamıyor, <i>babanın gizlediği şey, oğulda açığa çıkar</i><span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white;"><span style="line-height: 19.200000762939453px;"><i> </i></span></span></span><span style="line-height: 19.200000762939453px;">diyor ve gitmem gerektiğini anlıyorum.</span><br />
<span style="line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span>
<span style="line-height: 19.200000762939453px;">hafif rüzgar, aylardan eylül, sokaklar fırınlanmış patates ve domuz sosisi kokuyor, sokağın arkasındaki dilenciler maket bıçaklarıyla kaval kemiklerine çizikler atıyor, çizikler arttıkça sadakalar da artıyor, toz azalıyor, septumum inceliyor, yavaşça ölmek de aslında, cinayetten hüküm giymekten zor diyorum, vacio dizlerime sürtünüyor.</span><br />
<span style="line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span>
<span style="line-height: 19.200000762939453px;">formaldehit ve metanole ihtiyacım var. kurtçuklar şeytanın pis kanını emmeye başladığında bahçemdeki tüm yaban güllerinin solmasından korkuyorum.</span><br />
<br />peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-2102679004295598712013-11-07T13:37:00.000+02:002013-11-07T13:37:26.619+02:00rio - 12üzerimdeki kolsuz beyaz atletin yakası batıyor, bir şeyler anlatmaya çalışıyorum, elimde dibinde iki damla beyaz rom kalmış şişe, şişeyi sallıyorum, suratına çakacağım bir tane şimdi diyor. şişeyi sallıyorum, burada hiç güvercin olmamasından, palmiye dallarının gözlerime batmasından, yediğim tüm ananaslı turtaların bozuk oluşundan bahsediyorum, buzdolabının buz eritmeyişinden, vacio'nun pirelenmesinden, tozu paylaşamamamızdan, güneşin hiç batmayışından bahsediyorum, şişeyi sallıyorum ve bana vuruyor. <div>
<br /></div>
<div>
mutfağa yürüyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
ekmek bıçağı yok, et bıçağı yok, babamın yüzüme doğru salladığı lazerle bilenmiş küçük ince bıçaklardan hiç yok, ben hiç adam öldürmedim, ama bunun yanlış olduğunu algılamak istemeyecek kadar insanım.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
vacio'nun çimleri eşeleyişini, sokaktan bir motor geçişini, ve yan komşumuz şişman teyzenin çete üyesi olmaya çalışan yedi yaşındaki oğluna patlattığı tokatı duyuyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
şeytan sinirime dokunuyor, yalnız olmak istiyorum.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
leylaklarım, lavantalarım, aklımda büyüttüğüm güvercinlerimle yalnız, iki gözlü evimde, sarı ışıklarım, içimde koruyup kimseye göstermediğim yüce kötülüklerim, bütün tanıdıklarımdan topladığım o engin nefretle başbaşa, yüzyüze, omuz omuza, şeytan sinirime dokunuyor.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
mavi saplı meyve bıçakları, bir rus valsi arkada, her zaman basmamaya dikkat ettiğim parkedeki küçük delik, kapalı perdeler, dışarıdan bir motor sesi daha.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
sakin davranıyorum, yavaşça yaklaşıp meyve bıçağını yarı uykuda şeytanın karnına saplıyorum, uyanıyor ama herhangi bir köpekbalığının kolunu koparıp onu yemek için seni okyanusun tam ortasında acıdan uyuşmuş ama ölmemiş halde bırakması gibi orada kalakalıyor, sanki şaşırmıyor, tekrar saplıyorum, iki santim soluna, iki santim sağına, birazcık yukarıya, biraz bağırsaklara doğru, pankreasını bulmaya çabalıyorum ölümcül darbe için, müzik bitiyor, pek ses çıkmıyor, toplam yedi darbe, yüzüme sıçrayan kan damlası yirmi iki.</div>
peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-35693127667614615702013-10-09T10:01:00.000+03:002013-10-09T10:01:44.827+03:00rio - 11güvertede parti.<br />
miguel romlar getiriyor, miles çalıyor, kısa eteğimin uçları rüzgardan pespembe, şeytan bu gece çok yakışıklı, romlar artıyor, şifonyerin üstüne gri tüylü bir kedi kuruluyor, miguel romla beraber beyaz tozlar getiriyor, öpüşmekten sıkılmadığımız zamanlarda ben kendimi aşağıya atmaya çalışıyorum, dalgalar o denli güzel ve kaşmir, şeytan beni tutmamaya çalışıyor, atletinin beyaz yakası sola kaymış, elinde kirli bir bardak, geçtiğimiz şehirler hep tozlu, okyanus hiç yok, ölüm hep çok yakın, sevişmek asla gitar tellerine benzemiyor, miles çalıyor, romlar artıyor, miguel sırıtıyor, şeytanla öpüşmekten sıkılmadığımız zamanlarda ben soyunmaya çalışıyorum şeytan kızmamaya çalışıyor, şeytanın bu gece suratındaki ifade yatağa kadınlar alacakmışçasına hilekar, şeytanın bu gece kaval kemikleri çok beyaz,üzerimdeki kısa eteğin bacaklarıma değmesi boşaltıyor beni, sık sık, ara ara, kemiklerim batıyor, beyaz tozlar havada uçuşuyor, direkteki papağanların gözlerine kaçıyor, yanda işçi karıları ağızlarının suları aka aka ananas yiyor, ben kısa eteğimin içinde dans ediyorum, nereye gittiğimizi bilmiyoruz, şehirler hep dünyayla dolu, hep sabah dokuz buçukta içilen beyaz şaraplarla, hep uzun saçlı garsonlarla, hep sarı ışıklı sevişmelerle dolu, nereye gittiğimizi bilmiyoruz, miguel'e soruyoruz, boşluk güzel mi diyor, afiyet olsun diyor, beyaz tozlar uçuşuyor.peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-72008673946246382612013-09-24T09:41:00.001+03:002013-09-24T09:41:58.654+03:00rio - 10mutfak tezgahının üstünden, küçük salonun içlerine doğru yayılan dinah'nın sesi uyuşturmuş, saçlarım önüme düşmüş, tek kolum bacaklarımın üstünde, diğeriyle yüzümü tutmaya çalışırken uyuyakalmışım, atletin sol askısı aşağı kaymış, mikrop kapmış göğsüm açıkta, kıpkırmızı yarayla birlikte büyükçe bir gonca güle benziyor uzaktan.<br />
<br />
şeytan içeri giriyor, dudağı patlamış, sağ gözünden sarımsı ve kesif kokulu irin akıyor, yumrukları hala sımsıkı, mosmor, şiş yüzü ve ince bilek kemikleriyle herhangi bir ensefalit hastasına benziyor.<br />
<br />
doğruluyorum, gözlerim büyük büyük şeytana bakıyorum, atletin askısını düzeltiyorum, alis göğsüne n'oldu, senin gözüne n'oldu şeytan, kavga ettim bana romlu bir şeyler yapsana, otur, üşüyor musun, bana romlu bir şeyler getir, battaniyenin altına giriyor, gözüne pansuman yapıyorum, dudağına dikiş atmak gerekiyor, parkelere kan damlıyor, kadehin ağzı kıpkırmızı oluyor, leylaklarım ve lavantalarımın göğüs kafesimden aşağıya doğru uçuştuğunu, başımın döndüğünü, sokaktan kedilerin geçtiğini, vacio'nun havladığını, tüm koka ağaçlarının rüzgarda yapraklarını yitirdiğini, rio'nun mavi çatılarının yıkıldığını, miguel'in çıktığı üçüncü yolculukta pruvadan tepetaklak okyanusa düştüğünü hissediyorum, dil altı sakinleştiricilerinden bayılacağımı duyduğum an şeytan'ın dudaklarına yapışıyorum, çenem ve burnum kıpkırmızı, kanın esrik tadı, soyunuyoruz, şeytan mikrop kapmış göğüs uçlarımı öpüp emiyor, kollarımı sıkıyor, omurgamın bittiği yerden sırtıma doğru gezdiriyor ellerini, kavrıyor, ellerinde küçücüğüm, küçücük, ete aç bir kaplan yavrusu gibi, şeytan içime girdiğinde dünyanın bütün uyarıcıları katlanıyor, beynimden içeri, küçük güveler gibi damarlarımda, yüzümü ellerinin arasına alıyor, gözlerimi açıyor, parmaklarını gözbebeklerime yaklaştırıyor, yüzüm kan içinde, şeytanın ellerinden kanlar akıyor, boşalıyoruz, bir cinayet sahnesi veya herhangi bir işkence evi renklerinde rio'daki iki katlı küçük evimiz, burdan gidiyoruz alis, başımız belada.<br />
<br />
<br />peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-67103409174568804782013-09-15T19:01:00.001+03:002013-09-15T19:01:24.258+03:00rio - 9saat altı elli dokuz sadece uyuşukluk var sadece beyazlar sadece hayal kırıklığı kamaranın mide bulantısı sadece yaptığım tüm şeytanlıklar sadece aslında şeytanın şeytan olmayışı sadece aslında şeytanın ben oluşum aslında kuyruğumu kasıklarımın içine sokup bilerek kaybedişim sadece kötülük sadece şeytanlık var içimdeperi simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4870449945193346133.post-7733059828569441032013-09-13T15:55:00.001+03:002013-09-13T15:55:54.609+03:00rio - 8vacio yüzümü yalarken uyandım. güneşin altında, kızıl semizotlarının ve yeşil yapraklı ağaçların altında uyuyakalmışız, şeytan yanımda kıpırdanıyor, bacaklarıma sarılıyor, sıkıca sarılıyor, ince parmaklarıyla okşuyor beni. kızım ben piyano çalardım eskiden, ha evet ben de çello çalardım, bacaklarım müsait gördüğün gibi, seni öldürürüm alis, öldür, karşılıklı taburelerde asalım kendimizi, olur.<br />
<br />
tamale çeşitleri ezberlemekten giderek sıkılıyorum, şeytan da bara gelen sarhoş heriflerin kasık kemiklerime sırıtarak bakmasından giderek sıkılıyor, bugün evdeyim, ikinci katın küçük balkonuna yıkanmış çarşafları ve şeytanın atletlerini asıyorum, ipek gömleklerimin hiçbirini giyemiyorum, sürekli şeytanın giymediği eski pijama takımlarıyla geziyorum, çürük vücudumun farkına varmamaları hoşuma gidiyor, broşum hala göğsümün üzerinde duruyor, mikrop kaptıkça tentürdiyotla temizliyorum, mestizolar şeytanın durgun bakışlarından korkarlar belki diye içimden geçiriyorum.<br />
<br />
kokain hiç bitmiyor, böylece leylaklar ve lavantalar da.<br />
<br />
<br />peri simhttp://www.blogger.com/profile/04156651497722169683noreply@blogger.com0