lady macbeth bunu bilememişti, kan çıkıyor ellerimden, yüzümü yıkıyorum, lavabonun beyaz kenarlarını ovalıyorum, lavanta kolonyası ve iki reale aldığım deterjanı karıştırıyorum, banyoyu temizliyorum, küvetin kenarlarında akılsızın göğüs kılları, sağ tarafta iki damla kan izi bacak kıllarımı jiletlemekten kalma, deterjanla karışan lavanta gözlerimi yakıyor, üç yüz altmış bin realden elde kaldı yirmi bin, gitmem gerekiyor, şişman teyzenin ters bakışlarına şeytanın içimde bıraktığı yara izleriyle cevap veriyorum, vacio'yla birlikte, favelanın en pasaklı bakkalı bellenen köse vitor'a gidiyorum. hiç konuşmuyoruz, arkasındaki ahşap tezgahtan iki şişe rom çıkarıyor, aniden ellerini saçlarımın kulaklarımla birleştiği noktaya götürüyor, irkiliyorum, baş parmağını sertçe yanağıma kaydırıp şakağımda kurumuş kan izini gösteriyor. sırıtıyor, komik değil diyorum, anlamıyor, babanın gizlediği şey, oğulda açığa çıkar diyor ve gitmem gerektiğini anlıyorum.
hafif rüzgar, aylardan eylül, sokaklar fırınlanmış patates ve domuz sosisi kokuyor, sokağın arkasındaki dilenciler maket bıçaklarıyla kaval kemiklerine çizikler atıyor, çizikler arttıkça sadakalar da artıyor, toz azalıyor, septumum inceliyor, yavaşça ölmek de aslında, cinayetten hüküm giymekten zor diyorum, vacio dizlerime sürtünüyor.
formaldehit ve metanole ihtiyacım var. kurtçuklar şeytanın pis kanını emmeye başladığında bahçemdeki tüm yaban güllerinin solmasından korkuyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder