Cuma, Aralık 31, 2010

zamanla akamayan,


ben bir hikaye düşünmüştüm kendime, sanki sabah uyandığında içinde sıkışıp kalmış bütün sorular, yabancı evlerin önünde beklediğin dakikalar, haftalar sonra banyoda tekrar gözüne çarpan yabancı diş fırçaları, çok bakire kadınlarla çok küçük beyinlerine mide bulandırıcı bir penis zihniyetiyle dikkat etmeksizin geçirilen gecelerden artakalan şişeler, -saf saf arkadaşlarla hipokondriyak dinlerken içildiğine inanılan, inanılmak istenen şişeler, acaba neyi hatırlamıyorum diye bacaklarını birbirine sürterek geçirdiğin bütün zamanlar uçup gidecek aklımdan, arka odalarımdan; ve geriye deniz kıyılarım, pembelerle yenecek karideslerim, ve başkalarının değil, benim, benim müziklerim, benim makyaj çıkarıcılarım, benim güzel uzun saçlarım, yazılarım, benim okulum, söğüt ağaçlarım, benim son paramla aldığım kahveler kalacak; ki akabilsin hayatım, atabileyim dışarı adımımı, çıksın içimdeki titreyen aptal canavar; ben kalayım, ben olmaktan yorulmuşken,



işin en ağlamaklı kısmıysa hiç ben'e yer olmaması aslında, koskoca, mavi dantelli hayatımda.

1 yorum: