ne zaman geçecekti, merak ederek çevresine bakıyordu, merak ederek nefes veriyor, yürüyor, kendine rahatlayabildiği bir cevap bulamadan uzaklara dalıyordu. bir dur diyebilseydi, bir yavaşlayabilse, çevresine bakıp sadece gevşetse tüm kaslarını farkına varacaktı belki; pek sevdiği menekşeler ağaçlardan çıkacaktı, satürn artık üzerine inilebilecek bir gezegen olacaktı, hiçlik bir mana edecekti; sadece durabilseydi, içi de dışı gibi sakinleşseydi, ah bir durabilseydi, durabilseydi bağırmayacaktı, parçalamayacaktı haksız olduğunu bile bile, küçük ıslak bir serçe gibi debelenmeyecekti böylece ve belki de mağrur, evet mağrur, ve evet, mazur görülebilecekti. hızını engelleseydi, titremeseydi kalbi gördüğü engin cehaletlere, o engin, o, hayatta gereksizce büyük bir yer kaplayan, o çok tutan taşlamacılığa karşı korusaydı kendini, kalbini, ve kadehlerini kaldırmasaydı savaşmak uğruna, ve kaldırdığı kadehleri savaşamadığı yerde, zira ne zor, ne ayıp görülen, ne kaba bir şeydi savaşmak; fırlatmasaydı zeminlere doğru, ve ardından kendi de yuvarlanmasaydı yokuş aşağı, ve birazcık, birazcık anlayabilseydi menekşelerin ve satürnlerin kalbindeki büyük ve azımsanamayacak denli saydam varlığını, ve bir olarak, bir varlık, bir canlı olarak, her ne kadar asıl benliğin ne denli küçük bir yer kapladığını bilse de, orda durduğunu, neticede bir zemini işgal ettiğini, ve o işgal ettiği yerde sağlam, aynı bir taş gibi, dikilmesi gerektiğini anlasaydı, ve neticede buna az da olsa bir saygı duyabilseydi, ve en azından birazcık daha az bulansaydı midesi bu duruma, o zaman belki, o zaman, geçecekti,
ama sonra büsbütün çelişmeyecek miydi,
bu üstü kapalı sürdürülen iç savaş; ve ruhu intikam almayacak mıydı bir gün
bu sakinliğe ve olağana boyun eğmiş
insansı hareketlerinden.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder