sevgi nedir diye soramıyor kendine, yemek borusundan geçene kadar tüm alveollerini delik deşik edecek ve o zaman pembe olmayacak deterjanı doldururken kırmızı kovaya; ve köpürüşünü izlerken içinden geçiriyor tam olarak neyi hak ettiğini, veya bir insanın herhangi başka bir insana yapabileceği en büyük kötülüğün ne olduğunu; ve bunu yaparken dezenfektan gözlerini yakıyor, üzerine büyük gelen gri kazağın kollarını dirseklerine kadar sıyırıyor çünkü temizlikle kavga edecek biraz sonra; parke zemin ve mutfağın taşlarını ovalamak ve süpürmek, bulaşıkları makineden çıkarıp yenilerini koymak ve mor bardakları sırf elde yıkanır yazdığı için kaynar suda renklerini attırıncaya kadar temizlemek, sırf bir insanın diğer bir insana yapabileceği en kötü şeyin ne olduğunu ve belki zamanların birbirine karıştırıldığını ve aslında yanlış zamanda doğduğunu unutmak için. uyumadan önce kendine sorduğu bütün sorular, rahatlamalar ve huzursuzlaşmalar; aslında bunların hepsi kendi kısa saçlarıyla, elbiseleri, aptal oyunlarıyla ilgili; bunu yirmi küsür senedir kendinden saklıyor ve kötülüğünü kaldırım taşlarına, yaşlı kadınların ellerindeki plastik poşetlere, sevgililerin eski sevgililerine, güzel gözlü ve kötü kalpli kadınlara yüklüyor; bir kadın, yani, en fazla nereye kadar yaşayabilir, nereye kadar masmavidir gökyüzü ve bütün arabalar sessizce geçer yanından, büyük şehirlerde yağmur yağarken hep yırtık mektupların parçaları kaybolmak zorunda sanki, sanki ruhunu tam manasıyla biyopsiye götüren bütün kısımları hayatın, sıraya dizilmiş, önünde selam durmak zorunda; yani diyor, evet ben melek değilim, iyi niyetli olmak zorunda hissetmiyorum kendimi, çizgiler var hayata yönünü gösteren, ve o çizgileri değiştirmeye çalışıyor insan, başkalarının küçük kolye uçlarına laf atarak ve ittirerek sırtlarından, yeni moda bıçaklamalar işte, çizgileri kalınlaştırmaya, inceltmeye çalışıyor, kitaplardan sözler ezberleyerek, değerli olan bütün konuşmaları harfi harfine küçük defterlere kaydederek, ki çizgiler kopup gitmesin diye ellerinden; ve başkaları da başka şehirlerde, doğuda, kyoto'da, herhangi bir çiçek bahçesinde saçlarını keserek veya antrelerde diz çöküp ağlayarak çizgilerine sımsıkı tutunmaya çalışıyor, onun içinse bütün bedenini sarmalamış, içinden çıkılamaz bir düğüm haline getirmiş bu çizgiler; sadece izliyor, izliyor, duruyor, çizgiler akarken aslında uçaklar da duruyor, yıldızlar ve hastane yeşili tomurcukları şimdiden patlamış şapşal badem ağaçları; izliyor, gülümsüyor, sonra başka çizgilere doğru kirli ayakkabılarıyla sinsi adımlarla ilerleyen kadınlar, erkekler görüyor, olmuyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Sahi ya, bir insanın herhangi bir başka insana yapabileceği en büyük kötülük ne olabilir ki?
YanıtlaSilschizophrenia
YanıtlaSila long-term mental disorder of a type involving a breakdown in the relation between thought, emotion, and behaviour, leading to faulty perception, inappropriate actions and feelings, withdrawal from reality and personal relationships into fantasy and delusion, and a sense of mental fragmentation.
psychosis işte. bir önceki yazdığım schizo. ama belki de...
anladım. evet evet aslında güzel yazıyorsun. bir kafe ya da barda otururken yakından çekilmiş bi fotoğrafın vardı, dolu gelir bana. simeldiven.blogspot'u da biliyorum, tesadüfen.
kayıp zamanın izinde'yi baştan okuyorum ve bitirmeme çok var. brzezinski de var. klasikler diyeceğim yine. sana loveable people derken neyi kastettiğimi anlatmaya çalışırım bir gün. nietzsche en meşhurları olabilir.
rules of attraction izledim.
zizek kendinden geçerek love is evil diyordu. aching head'i nasıl dinlendirebiliriz. kolaylıklar kahveli karamelli misbon zeynep.
kime yazdın bunu, peri?
YanıtlaSillemi