Perşembe, Mart 18, 2010

oya'nın yolculukları


oya'nın bugün giydiği elbisenin üzerindeki mavi dantellerle ziyaretine gittiği alzheimer kıyılarında dolaşan anneannesinin yastık kılıflarının dantelleri birbirine çok benziyordu. eskiden anneanne oya'ya içine çok az portakal kabuğu koyarak yaptığı yuvarlak kurabiyelerden verirdi, ama şimdi tarifini hatırlamıyordu. tanımsız bir şeydi bu, yıllarca koynunda uyuduğun adamı kaybetmek, toprağa gömülen vücuduyla beraber beyin aktivitelerinin de yitmesi, bacaklarının ağrıması, artık incir tatlısı, portakallı kurabiye ve hiçbir çerkez yemeğini yapamamak; bu manasız da değildi aslında, anneannesi kalın kahverengi çoraplı bacaklarını önündeki pufa uzatıp kırımlı yardımcısına tam o dakikada ne istediğini anlatmaya çalışırken, ki zencefil kaynatmasını istiyormuş, bu da bir işarettir aslında vücut fonksiyonlarının tam manasıyla çalışmadığının farkında olduğuna; oya, tam da o sırada aslında attığı hiçbir adımın ve söylediği hiçbir sözün bir mana etmeyecek kadar değersiz olduğuna inanmamaya başladı; aslında sarışın kadınların saçlarından dökülen kum parçalarının, verdiği acının bir anlamı vardı; kalbinin sürekli heyecanla ve hayallerle dolup taşması, güzel hayaller görmek!, çimlere uzandığını, şişelerce şarap içtiğini, sonra aslında ciddiyetten konuştuğunu ve karın kaslarından bahsettiğini gecenin bir yarısı herhangi bir sokağın üstüne oturabilinecek duvarlarında, güzel yemekler yediğini, kahkahalar attığını ve aslında hiçbir dakikanın canlandırdığın gibi gerçekleşmeyeceğini görmek; bahar gelirken sevişmek istiyorsun, hayatla, kenarından aşağıya atlayabileceğin bütün teras katlarıyla, bütün kesme kristal bardaklarla ve göreceğin güzel ve acı günlerle, daha çok sevişmek, durmamak istiyorsun, ağlamak, koşmak, cevap verileceğini, görüleceğini bilmek; lizbon'a büyük gemiler yaklaşırken, sevdiğin adamlar sevdiğin kadınlarla uyanırken, midenin en çok bulandığı anda sigara yakmanın keyfine varırken, hayvanlar tarafından yönetildiğini bilerek gülümserken, yokuş inerken, çıkarken; aklına gelen hep o güzel hayaller, büyük dolaplarda duran küçük lacivert bavulların olduğu hayaller, gecikmeyen arabaların olduğu, lafayette'e küfrederken ve el ele koşarken elinde şişelerle, küçük kurabiye parçalarıyla montmartre'a doğru, hep gitmek istediğin, ama uğruna bir türlü hayatını durduramadığın hayaller, hayaller, birlikte yaşadığın, öleceğini düşündüğün, hastalanınca, aklını yitirince ve kaybedince bütün aşklarını, seni okşayacak hayaller; onlar var edecek seni, onların verdiği müzikle keyifleneceksin, düşeceksin, yanlış yapacaksın ve farkında olmayacaksın, önemli sözler sarf edeceksin, telefonlar açacaksın eski arkadaşlarına, deniz kıyılarına, uyanacaksın. uyanınca soğuk olacak, alışacaksın.

1 yorum:

  1. biliyordum zaten arka arkaya üç yazı okuyunca ağlayacağımı

    YanıtlaSil