oya girdiği evlerin yine vanilya kokmasını isterdi, kendi başına ve tek olduğunu bilmek, anıları gözünün içine sokan tüm dakikaların kaybolması, evinin hala eskisi gibi olması, senin, senin ruhunla, belki senin bencilliğin, anormalliğin, ama senin aşkınla dolu olması; çünkü dünya dalgalandı, yüzüne milyonlarca köpük çarptı, karnını tuttu acısından ve iki büklüm oldu, ama dalgalar çekilmiyordu, ve solungaçları da çıkmıyordu. belki öldü, çünkü ölünce hissizleşiyoruzdur ya; ve ağaçlar, kitaplar ve deri koltuklar koskoca bir battaniye gibi sarar vücudumuzu bizi yıldırmamak için, ve görmeyelim diye çirkinliği; ama belki de tekrar hayata döndü; yalnızca dalgaların ve saatlerin dozunu iyi tutturup tutturamadığını bilemiyordu, belki de iyileştirici etkisini yitirmişti yuttuğu bütün anılar, bütün kokular ve tüm eşyalar kendisine ait olmayan; ve sokaklar hala eskisi gibi duruyordu, yağmur eskisi gibi ıslatıyordu, nefes alıp veriyordu, sakinleştiği oluyordu, hatta gülümsediği, hatta annesine sarılmak istediği içinden, o kadar soğuk olmasın diye etraf, ve gözlerini kapatıyordu, kapatıyordu ki müzik çalsın, müzelerde koşsun insanlar ve herkes hayallerindeki gibi mini etekler giysin sarı kahküllerinin üstüne, ve tabii ki, her zamanki gibi, saatler hiç durmuyordu, havaalanları hep neil bavullarıyla doluydu, hazır sandviçlerle besleniliyordu, evde soğuk taş zeminlerde yürüyerek, yastığa gömülerek, gözleri açık uzanan insanlar vardı, sevgilileriyle iyi geçinebilen insanlar, tam da istediği kişiyi bulmuş insanlar, ki neden söyleme gereği duysundu kimse bunu, ve oya da, oya da istiyordu yine eskisi gibi dudak şekilleriyle, yine eskisi gibi güneş kokularıyla birlikte büyük yastıklarda oturduğu adam olsun yanında, ama oya'nın karşısında bir canavar gibi dikilen, onu duvara çarptırıp tekrar, tekrar, sürekli ellerine geri döndüren, ve şimdi yanında onu daha da devasalaştıran minik bir ördek yavrusu olan adam, şimdi ondan pek de nefret ediyordu, bütün mimiklerinden, beğenmediği melodilerden, tadına bakmayı sevdiği peynirlerden, bütün kelimelerinden, gözlerinden, günlüklerinden; ve nasıl da çarpmıştı oya'nın suratına tüm bu kusmuk kokulu iğrenç anıları ki, bir uçak hangarı dolusu değer ve güzellik lazımdı oya maskaralarını, oya bütün dantel eteklerini, oya bütün aşkını ve benzemezliğini geri alsın o koskoca, sürekli başının üstünde kasetçalar gibi dönüp duran kasvetli hayatın ellerinden.
Pazartesi, Ekim 11, 2010
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder