Perşembe, Mart 08, 2012

8,5

zamanında bir hikaye yazmıştım kirli çarşafların üzerinde pineklerken fakat bu gördüğüm resim hikayede zayıflıklarımla canlandırmaya çalıştığım kadınlara ve erkeklere hiç benzemiyor; bu sahnede korkuyla, kırık camlar, veya içilmemiş akışkan sıvılarla alakalı bir şeyler var; bu yerde yatan garip kadının ağzından dökülen, deli saçması gibi görünen kelimeler bazı kapıları açıyor; yüzlerini hiç görmediğim ama her birini çok iyi tanıdığım canavarların, yüzyıllardır kuytu mağaralarda yaşayan bembeyaz canavarların isimlerini getiriyor aklıma; ekşimiş sütleri veya üç günlük bardakların içinde unutulmuş çay kalıntılarının üstüne büyümüş mantarları; güzel, çok güzel; yaraları ve örümcek ağına benzeyen izleriyle bu kadın bir tren kazasını andırıyor; üzerinden tonlarca yük taşıyan devasa trenler geçmiş, dünya savaşları, soykırımlar, kötü kokular geçmiş gibi bir güzel; ağzının yarası, alnındaki kesikler ve parmaklarından görünen mavi damarlarla bu tren kazasından o kadar tepkisizce kurtulmuş ki yaşadığına şükredemiyor insan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder