Pazartesi, Mart 05, 2012

8

ani bir hareketle hala yarı baygın gözlerle bakan kadını belinden tutup omuzlarını yukarı kaldırdı, çamur ve kuru dallarla kirlenmiş ceketini çıkarıp üzerinde yattığı toprak zemine sinirli el hareketleriyle serdi, gözleri umutsuzluk ve heyecanla parlıyordu; çok benzeseler, aynı organlarını kesseler, aynı bardaklardan içseler ve aynı küvette yıkansalardı, ne kızın dar vücudunda devasa boyutlara ulaşacak olmasının düşüncesi bile tüyleri diken diken eden bu mide bulandırıcı bitki konu olacaktı ne de adamın ayaklarının altını simsiyah tozla kaplayan hastane koridorlarında yürümesi gerekecekti. ortalık sakinleşmişti, gölün üstünden yansıyan güneş ışınları adamın gözüne giriyordu; kızın yanına oturup karşı kıyıda sallanan çam yapraklarına baktı. kız mırıldanmaya başladı, siyah çatı, ince bir çam ağacı, -siyah çatı-, -ince, altın kaplamalı kapı tokmağı, bitkiler, halıdaki,- kıskaçlı, kaçalım, uzak, kaçalım yukarı doğru;

şaşırmamıştı, yutkundu, burnuna hafif, aydan kopmuşçasına bir kükürt kokusu geldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder