çünkü her sözden on bin kırk tane anlam çıkarılabilirdi. çıkardığın anlamlar, giydiğin elbisenin düğmelerine, sabah kahvaltısında içtiğin kahvenin şekerine, aynadaki yansımanın içine iyi veya kötü akıp akmadığına, ormandaki tilkilerin o gün huysuz olup olmadığına, bodrum'daki depremin şiddetine bağlı olarak değişiklik gösterebilirdi. çünkü hayatın resmini sigaralarıyla, sarhoşluklarıyla, güzellikleriyle, debelenmeleriyle çizen bütün kadınların yaşamlarını kurdukları asıl temel, bu resmi bütün konuşmazsak-nasıl-olsa-unutur zihniyetleriyle karalamaya çalışan adamlara karşı gard niyetine aldıkları dengede duramama pozlarıydı! poz da değildi, sadece mavi sıvılar, sarı ışıklar, gizli kameralar, gece yarısı okunulan kitaplar, durmak ve düşünmemek, bir anlamı olmadığını bilmek hoşa gidiyordu; kimse kendi deri çantalarının içindeki güzel kokulu zehirlerden, içlerinde kor gibi yanan kıskançlıktan, kalplerindeki deliklerden filan bahsetmiyordu, bunun yerine sinema perdelerinin beyazlığından, plastik şişelerden, insanoğlunun ne mal olduğundan konuşuluyordu.
fark etmiyordu.
kırıklıkla hareket edip fırlattığın her akik yüzük yüzüne on ton ağırlığında sözlerle çarpıyordu. kanıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder