tekrar ve tekrar, yine yeni yeniden vs., sararmış morartılar tadında bir merhaba. efendim bu, ben mükemmelin doruk noktasında kendimden geçiyorum çakma ikinci ellerim ve ti-vi-gi çantalarımla, sanrılarımdan birkaç hafta kadar uzak kalmamın bir tür sufileşmeye götüreceğini düşünmüştüm bedenimi ve mavi kalbimi (ekim cem muyan, öperim total devrim yanaklarından). fakat, yine beceremedim sosisli sandviçi sadece sosisle yemeyi seven arkadaşlarım.
efendim bu yeni eksvayzet jenerasyonunu çok tutuyorum ben kendimce. silik çantalar dirseklerde, samimiyetsiz tebessümler dudaklarda (rujları es geçmiyoruz, antipatik andersson markaları es geçmiyoruz), efendim tam hizmet gerekiyor, daiquiri'nin çingene pembesi tutmamış, sil baştan, w'sundan anlamıyorum ama fabrikaya gidiyorum serzenişleri, hormonlar depar atıyor, bir faul iki faul üçüncüde evindesin, yok sana pinot minot (o ne ola ki lily? donaldson?), ve benzeri tüm bilinçsizlikler akışı silsileleri. seviyorum, vallahi billahi şaka yapmıyorum, ben samimi bir insanımdır, mesela evet lahmacun mükemmel bir yemektir, nüyork sokak isimlerinden gidelim sanımız olsun süslü düşünceleriyle dekore edilmiş alakartlarda servis edilmese bile. tabii ki, filan.
şimdi okullu olduk, tempura barları doldurduk, herkes bize ve c+'larımıza baksın, kırk beş lirayı çarçur ettik, az para mı, toka alırdık mesela.sevgiler.. beş çayları.. anneanne kurabiyeleri..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder