daha önce de söylediğim gibi, ah ya, size nasıl hitap edeceğimi bilemiyorum artık, ne çabuk eskitiyoruz her şeyi, ve her şey ne kadar çabuk itibar görmemeye başlıyor, daha dün annemizin kollarında ağlarken, çocukluk vörsıs yaşlılık arasındaki git gellerim beni öyle çok yoruyor ki, yani mesafe yüzünden midir nedir bilmem, birden portakalın kokusunu alamıyorsunuz mesela düşünsenize, kaldırım taşları her gün daha kırık ve daha küçük görünmeye başlıyor, ve konuşulanlar her geçen gün daha fazla doğaya dönüyor. kıskançlık mesela, yani allahaşkına söyleyin, bir gencim güzelim, ahlaksızım, ama bu da bir ahlaktır hoşuma giden çağı yan ürünü değil midir, konu bu kafasına kozalaklar fırlatmak istediğim merete geldiğinde, allahım üzerimden düşen ve omuz bölgesindeki örgüleri lime lime olmuş olan hırkam yüzünden artık benim de yüzümün kalemle çizildiğini düşünebilirler oley leloey oley!'lerden daha gereksiz, daha çığlık çığlığa biri oluyorum, ondan sonra bir vişneli turta döngüsü yaşanıyor, BACAKLARIM AĞRIYOR YAĞMUR YAĞACAK moduna girilip evde mücver filan yapılıyor, yapılamıyor, efendim yani öyle böyle değil, surattaki o sırıtış ve saçlarla oynanılan ve gözlerini kısıp şarkı söylenilen her an için bir kafatası diyorum, sonra evde yalnızım, çıplak ayak antreden koridora, koridordan antreye yürüyorum, köpek kafasını patilerinin arasında sokup uyuyor, demlenen çayın sesi geliyor, (ahahaha LALE MÜLDÜR LAN) sevgili zeynep dizlerini karnına çekip otur, pencereden ankara'nın kirli çatılarını, çakma uzun binalarını filan seyret, bir şekerli çay iç, güneş battığında ve caddeden gelen araba sesleri yükseldiğinde de, bence, doldur küveti, çocukmuş yaşlıymış demeden uykuya dal.
gideceğim viktor bir gün gerçekten gideceğim yahu be
Pazartesi, Ocak 19, 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder