hava bir acayip. fazla enerjik ve hareketli olmayalım, evde yasemin çayı kaynatmak iyi fikir, ki pazar günü okunan bütün kitaplar mide bulandırır ve bütün parfümler kötü kokar; üstüne üstlük hiçbir kot yeterince lacivert değildir, ve yağmur sıkıntı aromalıdır, ama mesela yine de babanın yağmurluğunu giyip kırık kaldırımların üstünde yürümek de bir fikirdir, denilebilir, bunun dışında yağmurun, güneşin veya çilekli parfenin filan hiçbir etkisi yoktur bu acayip havaya ve saatlere. aylardır bavul toplamıyorum, dedektörlü kapılardan geçmiyorum. kakül kestirmiyorum, limonlu sabundan sıkıldım, hala limonlu sabun kullanıyorum. hava şimdi yağmurlu olur, şunu da koyayım bari diyip halının üstünde duran fincandan soğuk çay içemiyorum, aldığım hiçbir cdyi baştan sona dinleyemiyorum, ya gidip saçımı kurutuyorum, türk kahvesi yapıyorum, balkona çıkıp sokağa bakıyorum, çok pis bir sokak, gürültülü, vitrinlerini sabunlu suyla silmeyen dükkanlarla dolu, cam çiçeklerini izliyorum, yazın babamın çuha çiçekleri diktiği boş saksılara bakıyorum, öğleden sonra bir saat sıkılıp maviye boyadığım saksılara, bu sırada dört beş derken bitiyor sidi, sonra sıkıl, bavul toplayama, çay iç, pencereden dışarı acayip havaya bak, koskocaman bir şehirdi, kilden mücevher kutusu yapmak, cam şişe biriktirmek, begonvil yetiştirmek gibiydi, veya onun gibi bir şeydi, kendi kendine değişen, var olan veya olamayan, fazla da dert etmeyen bir şehirdi. sonra dağa kaçtı, inek içti, kül filan.
karışık kafalar efendim...
sabunun limonunu dedin ya, birde hava almaya çıkıp kaybolan dedin;
YanıtlaSiltevfik kolaylı'yı bilirsin. hani neyzen. fahrettin kerim den bence hüseyni sence saba makamından nağmeler çıkaran.
oruçlu ama kendisini döven babasının yemeğine sıkması için limon almaya evden çıkar ve 5 sene sonra elinde limonla geri döner. babası hala sofrada mıdır orasını bilemiyoruz ama kendisini hem mevlevi hem bektaşi yapan aslında çocukken şahit olduğu bir cinayettir.
güneşli pazartesiler.(günün şarkısı; pencere önünde, arkadaştan ayrı, porselen saksıda...)