Pazartesi, Mart 02, 2009

sıkıntılı garson charles b


garson bey merak ediyorum da siz bu tiramisu tatlı değildir zihniyetli, kısa film kısa olmamalıdır kafalı insanlara sade kahveler, portakal likörleri, sıcak sıcak çin börekleri filan dağıtırken hiç düşünmez misiniz başka diyarlarda öyle kentler, öyle sokaklar ve kaldırımlar, öyle sade bakışlı insanlar vardır ki mesela, evlerinde pikaplar, raflarında ketçap kutusu fotoğrafları, banyolarında leylak losyonları olan, ve düşünebiliyor musunuz sevgili garson, bu insanlar ki sanırsınız ağaç evlerde yaşıyorlar, iki üç basamağı kırılmış merdivenlerden çıktıkları; kendilerine mütevazı çaylar demliyorlar ve güneş batınca sessizlikle fincanlarına dokunuyorlar dudaklarını yalayarak, ama aslında koyu kestane dolaplarda sakladıkları maskeleri, gül kokan parfüm yağları, her daim sakladıkları aşkları, kameraları, ses kayıtları var; koskocaman bir sahneyi saklıyorlar dolaplarda aklınız alıyor mu!, biz küçük porselen çay bardaklarımızla hayatımızı kurtarmaya çalışırken onlar broadway'de yollarının kesiştiği tüm makyajı akmış kadınları ve tüm ıslık çalarak yürüyen erkekleri biriktiriyorlar, sözünü etmeksizin ve çıplak ayaklarla yürüyerek ıslak çimenlerde; hayatımızı kurtarmaya çalışıyoruz dalgalı saçlarla, manasız sözlerle ve vitrinlerle, ellerimiz üşümüş, pantolonumuz bol gelmiş hemen konu oluyor yahu!, evlerimize kapatıyoruz kendimizi anında, iki damladan sırılsıklam ıslandık sanıyoruz, tüm kötü ruhlar bizim elbiselerimizin, bizim külotlu çoraplarımızın içine kaçmış sanki, tüm mutfaklardan şeytani böğürtlen kokuları gelmesinin sebebi bu, dikdörtgen bulutlara bakıp gülümsemektense biz kendimize o böğürtlenleri kasvetli birer şarkı sözü yapıyoruz, bundan hoşlanıyor olabilir miyiz ki, londra zindanları'ndan mesela, kabarık eteklerle giyotine gitmeye benziyor bu öyle değil mi, ama kabarık etekler çağındayız giyotinlerin kafa kestiği gibi akıp giden sohbetlerin künyeleri kütüphanelerin yerini bilmiyor ne yazık!


charles yahu gezintilere çıkalım, küçük çocukların yanlarına gidelim, oyuncak trenlerle, kutularla, üçgenlerle oynayan çocukların yanına, her zaman o oyuncak yeşil vagonlu trenlerin geçmesi için bir tünel, bir köprü kuran, bu trenleri karanlık tünellerin içinden geçirirken içindeki yolcuları değil lokomotifin küçük sarı ışıklarını düşünen küçük çocukların yanına.


öyle ki küçük çocuklar kardan gerçekten adam yaparlar ve giysilerden ve tavırlardan bahsetmeksizin her daim elli dört'tedirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder