Çarşamba, Temmuz 09, 2014

rio - 17

şeytanın ne işle meşgul olduğundan bihaber, on birde pencereden vuran güneşin üzerimde yarattığı yumurta sarısı dökülmüş halle yataktan kalkıyorum, çarşafları iki haftada bir değiştiriyorum çünkü ne yeterince çarşaf, ne yeterince çamaşır suyu, ne de en elzemi yeterince su var. 

annemin yakut broşlarını yanıma alıp, temiz çarşaflarını arkamda bırakırken aklımda tam da bu vardı.

eve sallanarak, güneş gözlükleri gözlerinin hemen üstünde, ve beyaz atleti sağa sola kaymış olarak giriyor şeytan, ilk günlerde rahatsızlık verici olan bu duruma sonradan alışıyorum, fakat alışmamın sebebi göğsüme baskı yapan broşum, dinah, yumurta sarısı kıvamındaki güneş, iki katlı o ev, mutfağın kirli zemini veya koka yapraklarının altında uyuyan vacio değil, bana beelzebub, lavantalar ve leylaklar yardım ediyor, rüyalarımın içinde, aklımın kaldığı o gemi kamarasındaki küçük yatakta, şehri terk ederkenki gün ışığında buluyorum kendimi, yavaşlıyorum, ve yavaşlamamı sağlayan maddelerin bitmesinden ölesiye korkuyorum. 

seni kaçıracağım kızım, yerlerde sevişeceğiz, ahşap şezlonglarda güneşlenirken öpeceğim boynundan.

rom yap bana, tamam, geri çıkacağım hızlı ol, pepe'yle bitirmemiz gereken bir işimiz daha var, ne işiymiş, yakınlardaki mahallelerden bir çocuk bisikletini satacakmış sana bisiklet alacağım, al rom limon kalmamış birkaç nane yaprağı koydum, hoşçakal.

şeytan çıktığında üzerimdeki atleti çıkarıyorum, sütyenimle kalıyorum, astarları omzuma yapışmış, sülük gibi kanımı emiyor, göğüs ucum iltihap kaptıkça sürdüğüm tentürdiyot bitmek üzere, çok canım yanıyor, yumurta sarısı kıvamında sıcak pek yardım etmiyor, bir bardak soda içiyorum, sütyenimi çıkarıp, temiz bir atlet giyiyorum, altımdan pijamamı çıkarmıyorum, kapının önündeki merdivenlere, kirli mavi plastik hortumdan fışkıran sarı suyla oynayan çocukları izlemeye çıkıyorum.

aklımda trenler, büyük saraylar, üç yüz metrelik heykeller, taş mağaralar, içilemeyecek denli fazla biber kokan votkalar, teras katları, ahşap raflar, beyaz çiçekler var, elimde plastik bıçaklar, çöp kokusu, bol miktarda tozlar, incelmiş septumlar, şişman kadınlar, kirli sular;

tamale satmaya çalışmadığım zamanlar sokağı izlemekle geçiyor zaman, çokça bakıyorum, az düşünüyorum, çok öfke ve az anlayış biriktiriyorum. 

düşündüğün gibi olmaması sana gerçek şeyler yaptıracak diyor beelzebub, zırva diyorum.