Pazar, Ocak 11, 2015

rio - 27

yeşil kanepeden yavaşça kalkıyor pepe, ensesini kaşıyarak salonun solunda duran ahşap masaya ilerliyor, yıkanmamaktan üzerinde gri su lekeleri oluşmuş geniş ağızlı cam bardağa eline aldığı rom şişesinden bolca boşaltıyor, rom şişesini eline aldığı kolundaki mavi damarlar ve çıkık kol kasları yüzünden suratımda oluşan tiksintiyle karışık korku ifadesinin manuel'in canını sıktığını, ortada bir bela olduğu gerçeğini kavradığını fakat detaylardan tamamen dışlanmış olduğundan öfke duyduğunu hissediyorum, elini tutuyorum, bu işte beraberiz, öyle olsun küçük kız, ama bana tüm detayları vermelisin, sonunu görmediğim tünele girmem ben. konuştuklarımızdan hiçbir şey anlamamış olan pepe elinde tuttuğu bardakla adımlarının arasında yavaşça sallanarak gelip karşımıza oturuyor, lo siento, no tengo mucho de esto, diyerek bardağı gösteriyor, şeytani sırıtışı yüzünden hiç eksik olmuyor, neden buradasınız diye sormasını bekliyoruz; manuel zihninde on dakika önce yaşanmış sahneyi silip, uygun bir cevap hazırlamaya çalışırken ben sabahlığımın ipleriyle oynuyorum, sakin ve arınmış hissediyorum, korkmuyorum, pepe bu sırada romundan büyükçe bir yudum alıp, dişlerini gıcırdatıyor, sırıtarak, e, usando o?. manuel'e bakıyorum. kısa saplı bir meyve bıçağıyla diyorum; mide asidi vücuda yayılırsa acıya dayanmak güç olabilir.

pepe sağ elini yumruk şekline getirip çenesinin altına koyuyor, bir sigara yakıyor, sigara çıplak bacaklarının arasından tüterken başını arkasına çevirip pencereden dışarı bakıyor, güneş parlıyor, kuş sesleri geliyor, kısa bir sessizlik oluyor, neden sonra pepe aniden ayağa kalkıyor, iki adımda kasık kemikleri başımın hizasında beliriveriyor, at kuyruğu saçlarımdan sertçe çekip ayağa kaldırıyor beni, beelzebub, lavantalar, tozlar, gemi güverteleri, kısa eteklerimin altından görünen çıplak bacaklarım, uzun çoraplarım, annem, istanbul'dan kalkan vapurlar, sahile vuran kirli sular; bir an aniden şerit akıyor gözlerimde, kendimi bırakıyorum, manuel engelleyecek oluyor, pepe boşta kalan elini sertçe manuel'in suratına yaklaştırıp kıpırdamamasını işaret ediyor, saçımdan tutan kolunun ve bedeninin arasında ufak bir fareye benziyorum, birden çekiyor elini saçlarımdan ve yanağıma hafifçe vuruyor, plano está funcionando, diyor, işte şimdi seni görevlendirebilirim.

Pazar, Ocak 04, 2015

rio - 26

eve alınan meyveler, papayalar, çarkıfelekler, içinden yeşilimsi sular akan dikenli tropik ağaçlardan gelenler, için kullanılan mavi saplı meyve bıçaklarını bileyerek ve şeytan'ın eve giderek geciken saatlerde, saçı başı darmadağın, beyaz atleti kirlenmiş, göz bebekleri küçülmüş ve yalpalayarak girmesini izleyerek geçiriyorum vaktimi. lokantaya uğramıyorum, gutlu diego'nun çok aldırış ettiği yok, sokaktaki gongoraları izlerken aniden pencereden atlamaya karar veren karısı nina'nın cenaze işleriyle uğraşıyor besbelli; ne tabut alacak veya doğru düzgün bir cenaze merasimi düzenleyecek parası ne de nina'nın sokaktaki süprüntü pembe çiçekleri seyrederken aşağıya düştüğüne inanacak maneviyatı var; şeytan'a o gün kaç tamale sattığım, bira dağıttığım kaç adamın kalçalarımı çimdiklerken dirsekleriyle değdikleri zayıflıktan üzerlerinde kuru yaralar çıkan kasık kemiklerimden duyduğum dehşet acı hakkında yalan söylüyorum; ne kasık kemiklerimin üzerindeki kırmızı lekeli sargı bezlerini ne de paranın giderek azaldığını anlıyor şeytan; mavi saplı meyve bıçaklarımı her gün niye bilediğimi de zaten sormuyor. 

nefes al yavaşça, tamam tut şimdi, yavaşça bırak. nefes al yavaşça, evet tut, tut, tut, şimdi yavaşça bırak, adresini verdiğim doktora git derhal, yatıştırıcı verecek sana, ve tanrı aşkına beynini küçük bir bonobo yavrusunu taklit edecek denli küçültmüş şu pis tozları bırak, bir uçak biletine bakar, ve sana söylüyorum, kapatılırsın. 

ailem, doktorlar, sevmediğim adamlar, konuşamadığım kadınlar, içmekten bir türlü sıkılamadığım limonlu cinler, eski evimin yerlere kadar inen mavi camlarından görünen kiraz ağacı ve toprağa ekilmiş domatesler; geçmişim, coğrafyanın orasına burasına dağılmış durumda duygularım, tepkilerim, artık yutmakta zorlandığım meniler, tavuk suları, hiçbir şey verdiğim karardan caydıramıyor beni; iyi çizilmiş bir plandan daha güzel ve tahrik edici olan bir şey varsa o da gelecekte bir gün simsiyah saçlı kişisel bir pan'ın varlığının verdiği umut.