Pazartesi, Eylül 26, 2011

k

odanın sağ köşesinde, yatağın karşısındaki kütüphanenin kapalı kapaklarından tekini açtı; bölmelerinin orantısız olmasını istediği için kütüphaneyi babası çizmiş, tanıdığı bir marangoza yaptırmıştı. küçük, mavi bir kutu çıkardı, kapağını açıp yere attı. gidip kapıyı kapattı, kenarına meyan kökü şurubu dökülmüş halının ortasına oturup sırtını yatağına dayadı; çarşaflardan gelen lavanta kokusu ona yazı, ahşap masaları, akşamüstü küçük balkonda çıplak ayak içilen şarapları, temmuz'da yağan yağmurları ve birden kuruyan kaldırımları hatırlattı; kısacık saçlarını ve altı kişi birlikte yattıkları odaları düşündü; ayak bileğine şiddetli bir kramp girdi, kutuda avcunun içinde buruşturduğuna benzer sararmış kağıtlar vardı.

j

adam kirli tavayı musluktan akan sıcak suyun altına koymuş yağ kalıntılarının çözülmesini izliyordu, kızın sararmış suratı aklında fazla yer edinmemişti. sürekli önüne düşen saçlarını kulağının arkasına tekrar atarak salon kapısının önünden koridora doğru döndü, elindeki buruşmuş kağıdı sıkı sıkı tutuyordu, adamın sırtına kısa bir süre baktı, gömleği çok temiz değildi ama yakışıyordu, kısa saçları, uzun, güzel bacakları vardı, adam yüzünü çevirdi; bakışlarını tekrar ayaklarına kaydırıp yürümeye devam etti.

Çarşamba, Eylül 21, 2011

i

elindeki kağıdı sıkı sıkı tutarken gözlerini karşı dairenin kapısına dikti, ahşap kapının duvarla birleştiği kısmı hafifçe zorlanmış gibiydi, içerden mavi bir aydınlık geliyordu, apartman yeni verniklenmiş taş zeminden gelen kokuyla dolmuştu. kapıyı kapatıp, saçlarını kulaklarının arkasına attı, adam gazete okuyordu, kim diye sordu. yanına gitti, köpek kalorifer kapaklarının üstüne çıkmış, solmuş akasyanın yapraklarını koparıyordu, kağıdı avcunun içinde buruşturup kafasını salladı. masanın üstünde sallanan avizenin tavana tutturulmuş kabloları aşağıya doğru sarkıyor, oda güneş almadığı için soğuk ve mat parlıyorlardı, yutkundu; içinden kristaller döküleceğini dileyerek ağzını açtı fakat ses çıkmadı, midesinde nilüfer çiçekleri büyüyen kadınları, kapanan bavulları, kirli sepetine atılan çamaşırları düşündü, adam yüzün niye sarardı diye sordu.

Pazartesi, Eylül 19, 2011

h

loş antreye doğru elinde sigara paketiyle yürüdü, biraz burnu akıyordu, salonun açık penceresinden esen rüzgar bacaklarına çarpıyordu, kapıyı açtı. duvarın dibinde dün geceden kalmış ve toplanmamış çöp torbası hala duruyordu, apartmanın ışığı söndü, kimse yoktu, sessizlik oldu. paspasın üzerinde ikiye katlanmış beyaz bir kağıt durduğunu fark etti, eğilip kağıdı aldı. adam salonda yemek masasının üzerine dirseklerini koymuş gazete okuyordu, yanında duran fincanın içindeki kahve soğumuştu. kağıdı açtı.

kristaller dökülüyor yılanın santimlerce açılmış ağzından ve hayat zamanla alerji yapıyor

yazıyordu.

Perşembe, Eylül 15, 2011

g

köpek peşinden geliyordu, ayaklarını sürüyerek oturduğu koltuğu aydınlatan gün ışığının vurduğu pencereye doğru yürüdü, ayakta karşı kaldırımın kare taşlarına baktı, aniden nefes verdiği ve oturduğu yerden birden kalktığı için adam biraz irkilmişti, pek endişeli olmayan ve bıkkın bir tavırla kızın ensesine baktı, kız sağ ayağını sol bilek kemiğine sürterek kulak hizasındaki saçlarıyla oynuyordu, karşıdaki akasyanın altından boz renkli bir köpek sürüsü geçiyordu, koluna eskimiş bir sepet takmış yan apartmanın kapıcısı sigarasını yürüdüğü yola doğru fırlattı, kapı tekrar çaldı. gözlerini kıstı; geçen yıl eylül'de olanları düşündü, güzel, kül rengi saçlı bir kadın hatırlıyordu, çift kişilik bir yatak ve kadının çıplak sırtının ve kalçasının görüntüsünü hatırlıyordu; mutfak masasında duran sigara paketini aldı, başucunda bıraktığı çakmağı almak için yatak odasına yürümeye başladı. köpek peşinden geliyordu.

Perşembe, Eylül 08, 2011

f

yarım saat sonra kapı çaldı, bacaklarını kıvırmış pencerenin kenarında karşı kaldırımdaki akasyayı izlerken kafasını çevirdi, diz kemiklerinden sesler geliyordu, salondan yürüyen ayak sesleri duydu, adamın üzerindeki beyaz gömlek biraz lekelenmişti, ayakları çıplaktı, kimse yok, yanlış çaldılar herhalde dedi. kafasını tekrar çevirdi, akasyanın yaprakları dökülüyordu, rüzgar sanki güneybatıdan esemeyecek kadar soğuktu, adam yanına yaklaşıp saçlarını okşadı, bütün kısa keslerin acısını özetleyen bir nefes verip ayağa kalktı.

Cuma, Eylül 02, 2011

e

sivri biberleri elindeki bıçakla küçük parçacıklar halinde doğramaya girişti, karşısındaki duvarda asılı dede yadigari büyük saat 3:02'de durmuştu. camekanın içindeki kurma anahtarının kayıp olduğunu hatırladı, biraz yumurta akıyla karışmış sivri biberleri çiğnerken eski bir duvar saatinin anahtarını kimin satabileceğini düşündü, çiğnemesi 70 saniyeyi geçmişti. yanındaki sandalyede oturan köpek ön patilerini başının altına doğru çekerek kıvrıldı, adam saçlarını kaşıdı ve esnedi. adama baktı, çatalı tutarken bilek kemikleri hareket ediyordu, elini yakın zamanda herhangi bir yıkıntı altında kalmış ve susuzluktan ölmüş arkadaş haberi gelmiş gibi ağzına götürdü, gözlerini kapattı.