Pazar, Kasım 27, 2011

u

adam irkildi, kızdan böyle ani bir hareket beklemiyordu. mutfakta ağır, menekşemsi bir parfüm kokusu hissedildi. sokakta iki araba çarpıştı, lambalar yandı. gözlerinin içi gülüyordu. adam dehşetle bu gülümsemeye bakıyordu.

elinor seni sevdim sevgilim. gözlerinin altındaki çizgileri, dirseklerini ve kemiklerinin orantısızlığını, boyasızlığını, bacaklarında denize benzer morlukları, sözlerini, beklemeni sevdim. sen kadın değilsin elinor. insan, insan değilsin! insan değilsin. başardın elinor, sonunda, başardın.

sözler aklına geldiğinde adımlarını geri çekmek için çok geçti. adamın davranmasına fırsat vermeden çekmeceyi açtı, büyükçe bir bıçak çıkardı. gerisin geriye döndü. adam soru soramıyordu. odaya gitti, yere yığıldığı halının üstündeki buruşuk kağıtları saçları önüne düşmüş, hızlı el hareketleriyle karıştırmaya başladı.

Çarşamba, Kasım 16, 2011

t

rüzgar esiyor, denizden gelen bir rüzgar, gözlerime, burun deliklerime, dudaklarıma doğru bir rüzgar, deniz dalgalanıyor, gözlerim kamaşıyor ışıksızlıktan ve güneş bulutların arkasına gizlenmiş sırıtıyor sessizce, denizden gelen depremler, yıkılan kayalar ve dalgalar, deniz tuzundan kireçlenmiş beyaz duvarlara çarpıyor, çarpıyor, ellerinde keskin bıçaklarla geliyorlar bütün dalgalar, bütün beyaz köpükler ve soğukluklar, organlarımdan, tüm gözeneklerimden içeri giriyor, tecavüz ediyorlar, kanlar akıyor kulaklarımdan ve dalgalar tüm tütreşimlerimi odaklıyor düşlerimde gördüğüm, kurdukça tahrik olduğum düşünceye; öldürmeye, öldürmeye doğru sürüklüyor dalgalar, kabarıyorlar ve kahkahalar atıyorlar küstahça, tüm çığlıklar ve tüm hak çalmalar adına.

Salı, Kasım 01, 2011

s

yatağımın altındaki bezelye tanesi, elinor. yılanlar, bezelyeler, yenmeyen yemekler, duvarlara fırlatılan şişeler, tüm hayal kırıklıklarım, kendime uyguladığım tüm işkenceler ve ellerimin uyuşması. işte bunlar için geleceğim, birleşeceğiz ve lavanta kokusu olacak havada, kanla karışık.

kapı çalmıyordu ama aklında buruşmuş kağıtlardan kalma düşünceler uçuşuyordu. başı döndü, panjurlar sallanıyordu, soyundu. zayıflamış, teninin parlaklığı solmuştu, yara kabukları kaşınıyordu. yutkundu. mavi bir elbise giydi, çok beğendiğini görüp hediye etmişti ona. yağmurlu bir gündü, elleri kaşındığı için gülmüşlerdi. mutfakta akan suyun sesi geliyordu, ışıklar açıktı. durdu. başını kaldırıp koridora doğru baktı. kapıyı arkasından kapatsa fark edilmeyecek kadar sevimsizdi.

köşeye atılmış ayakkabılarının bağcıklarını bağladı, ayağa kalktı, koridora doğru yürüdü. sokak kapısını açtığında mutfakta sırtı dönük ayakta duruyordu, ağzı yarı açık ona baktı. neden gidiyorsun diye sordu. cevap vermedi.

cevap versene diye bağırdı. susuyordu. yüzüne bakıyordu.

tavana baktı. nefes verdi, kendi kendine gerçekten uğraşamıyorum diye söylendi. mavi elbisenin düğmeleri sırtına batıyordu. mutfak çekmecelerine doğru ani bir adım attı.