Cuma, Haziran 29, 2012

apati

bir kartal nasıl
odasız koridorları veya
kapısız salonları
anımsatan kanatlarını
çırpmadan
havada saatlerce
asılı kalıyor,
süzülüyorsa,
ben de hayatı, hayalleri, boş odaları, beyaz yatakları,
kırık ve çatlakları
böyle kalarak, durarak,
bakarak,
bazen bağırarak ve sessiz sessiz ölerek
içim içimi
yemeden
vermeden
almadan
konuşmadan
gerçekleştirmeden ve elimde tutmadan
yaşıyor gibi
yapıyorum,
ve neticede benim,
boynunu kırarak öldürüp
parçalayarak yiyebileceğim
kurbanlarım olması
besin zincirinin
beklenebilir bir halkası olarak
karşılanmıyor
acı ve tatsız
bir şekilde.

Çarşamba, Haziran 13, 2012

mevsim normalleri

kapıyı ani bir hareketle açıp savrulan eteğine aldırmadan içeri daldı. sıra sıra dizilmiş kütüphane rafları, sandalyeler ve yeşil bir sandık odanın ortasında, duvarları tamamen boş bırakacak şekilde duruyordu. sarımsı bir renk almıştı duvarlar, küf kokuyordu. içeriye doğru bir adım attı, dışardan bir kuş çığlığı yükseldi. güneş batıyordu, hava nemli ve sıcaktı. bir adım daha yürüdü, parkeden çıtırtılar geldi. eski bir odanın, eski bir köşesinde, bomboş sarı duvarlarla çevrili eşyaların ortasında kırk dakika kadar durdu. yere oturdu, eteği içine giren havayla kabardı, söndü. yana yatmış rafların arasından kalın kitaplar görülüyordu. rafı itti, kitaplardan tekini eline aldı, veba'ydı. neden bu odada bulunduğunu anlık bir insaniyetle düşündü, bulamadı, duvarlara baktı. merdivenlerden neden hızla çıkıp, bu kapıyı açtığını ani bir  çocuksuklukla düşündü, bulamadı, eteğinden sıyrılan diz kapaklarına baktı. neden herkesi terk ettiğini düşündü, sevginin, aşkın, insan olmanın nasıl şeyler olduğunu düşündü, hissetmenin, hislerin ne olduğunu düşündü, bulamadı, bulamadı, geri gidip sırtını duvara dayadı, başını hafifçe iki kez çarptı. nefes verdi.

çarenin kendisi o kadar mantıksız, öyle aptalca, öyle çok kullanılmış, yazılmış, çizilmiş ve üzerine öyle iğrenç gözyaşları dökülmüştü ki, çare hakkında öyle fazla konuşulmuş, başkaldırı, intihar, sözler, öyle yapışmıştı ki insaniyetin üzerine, çare o kadar tiksindirici bir hal almıştı ki yani, çaresiz olmak bir yandan keyif de verse, ve keyfin de tadı kaçmıştı oysaki; ve hiçlik de apayrı bir rezillik, başka türlü bir insani hastalık, bomboş bir aydınlanmaydı; ve geriye salt duvarları, nefesinin sesini, ve boşluğu bırakıyordu insafsız bir durgunlukla.