Pazartesi, Kasım 19, 2012

23052012

ne zaman geçecekti, merak ederek çevresine bakıyordu, merak ederek nefes veriyor, yürüyor, kendine rahatlayabildiği bir cevap bulamadan uzaklara dalıyordu. bir dur diyebilseydi, bir yavaşlayabilse, çevresine bakıp sadece gevşetse tüm kaslarını farkına varacaktı belki; pek sevdiği menekşeler ağaçlardan çıkacaktı, satürn artık üzerine inilebilecek bir gezegen olacaktı, hiçlik bir mana edecekti; sadece durabilseydi, içi de dışı gibi sakinleşseydi, ah bir durabilseydi, durabilseydi bağırmayacaktı, parçalamayacaktı haksız olduğunu bile bile, küçük ıslak bir serçe gibi debelenmeyecekti böylece ve belki de mağrur, evet mağrur, ve evet, mazur görülebilecekti. hızını engelleseydi, titremeseydi kalbi gördüğü engin cehaletlere, o engin, o, hayatta gereksizce büyük bir yer kaplayan, o çok tutan taşlamacılığa karşı korusaydı kendini, kalbini, ve kadehlerini kaldırmasaydı savaşmak uğruna, ve kaldırdığı kadehleri savaşamadığı yerde, zira ne zor, ne ayıp görülen, ne kaba bir şeydi savaşmak; fırlatmasaydı zeminlere doğru, ve ardından kendi de yuvarlanmasaydı yokuş aşağı, ve birazcık, birazcık anlayabilseydi menekşelerin ve satürnlerin kalbindeki büyük ve azımsanamayacak denli saydam varlığını, ve bir olarak, bir varlık, bir canlı olarak, her ne kadar asıl benliğin ne denli küçük bir yer kapladığını bilse de, orda durduğunu, neticede bir zemini işgal ettiğini, ve o işgal ettiği yerde sağlam, aynı bir taş gibi, dikilmesi gerektiğini anlasaydı, ve neticede buna az da olsa bir saygı duyabilseydi, ve en azından birazcık daha az bulansaydı midesi bu duruma, o zaman belki, o zaman, geçecekti,

ama sonra büsbütün çelişmeyecek miydi,
bu üstü kapalı sürdürülen iç savaş; ve ruhu intikam almayacak mıydı bir gün
bu sakinliğe ve olağana boyun eğmiş
insansı hareketlerinden.

Pazartesi, Kasım 12, 2012

22052012

erkek kılığına girmiş bir kız vardı.

bıyıkları, smokinleri ve gürültüleriyle erkek değildi de, erkekler arasında sırf erkeklerin dünyasıyla yaşamaktan ve kadınların dünyasında kadın olamamak bir yana, duyduğu tiksintiden olacaktı,

bu siniri, küfrü, dehşeti,

ve neticede hormonlarından damlayan lanet sütler gereği bir o kadar da kadın olmaktan,

kaynaklı ikiyüzlülüğü, korkusu, tavrı, çığlığı,

ve savaş meydanında kılıç kuşanıp dövüşmesi gereken iki taraf,

karşı karşıya değil,

gene kendi içindeydi, içini koparıp yiyen hayvanlar gibi, allah varlığından bahsedilemeyecek denli kokuşmuş, bir o kadar düğümlenmiş, birbirinin içine girmiş, inatlarla, tutulmayan sözlerle, eskiye dair içte ne denli acı varsa hepsi ortalık yere saçılmış durumda, ve üstüne üstlük

sakin durulması gerekirken topluluklara, gruplara, arkadaşlıklara karşı, hiç tanımadığın, öksüzlükten gebereceğini hissettiğin anlarda yüzüne yapışması gereken tebessüm,

akıllı-sağlıklı-şeytan tüyleri-sivridilleri-görgüleri-sakinlikleri-pek mantıklıları-çok sinirlileri-ama gene de-haklılıkları

HAK. H. H. H. AK. PAK. KAT. KAT. KATMANLAR. 

sinirden kendini yerlere vurmak erkek tarafı sinirden kendini kasmak kız tarafı, kızlık, erkeklik, çaresizlik, sus, sus, kes, kompleks, sensiz, bensiz, 

(yeni yeni seramikten kilden çamurdan kurmaya çalıştığın evinizi yık molozlarına ayır, sinirden bileme ne yapacağını)

önünü göreme, körleş, şişkinlikler, laflar işit ama laflarla yaşama, olmaz, bahsetme, hiç, hiçlik, sus.

Perşembe, Kasım 01, 2012

21052012

etrafını çepeçevre saran bir sessizlikle yaşıyordu. bir gün geçiyordu, insanlar bağırıyordu, fırtınalar çıkıyor, sular dökülüyor, gözler yaşarıyordu, ve sinirler gerildikçe sesler yükseliyordu; oysa o, hayretle değil belki ama ağır bir kabul edememezlikle izliyordu çevreyi. katman katman sessizliğin altında kabuslar içinde, çığlık çığlığa, kabul edemeyerek, çok kızarak, çok ıslak ve hızlı, çok ağlayarak, müthiş bir öfke içinde yaşıyordu, öfkeyi derisine, organlarına yedire yedire, içinin dibini kazıyarak nefes alıp veriyor, ağır ağır duruyordu. öyle geniş, öyle haklıydı ki, haklılığı içine haksızlığı, yanlışları, yargılanmaları alıyordu, yutuyordu; yalnızlıkla, ilkler, sonlarla, aldatmacalarla, şikayetlerle yaşayacağına, onları koca lokmalarla yutup içinde eritiyor, geriye ortalık yerde ağzını açacak hiçbir şey kalmıyordu.

karanlıkta kabuslar görerek, nefessizlikten bunalarak, anlam veremediği huzursuzluklarla, ışıkların altında organlarının içinde mercan rengi dalgalarla parlayan kötülükler, şeytanlar, tansiyonlarla aşık ederken dünyayı kendine, öylece sessiz sedasız ölüyordu yani, bağıra çağıra, bütün derileri yerlerinden koparak yerlerde süründüğünü de kimsecikler bilmiyordu.