Çarşamba, Şubat 27, 2013

29052012

küçük sarı duvarlı odanın ortasında karşılıklı duran iki kişi. gülümsüyor teki, diğeri şaşkın, bakıyor, dudağı kanıyor. parmağına doladığı kurdeleyi gevşetmiş, yarısı parkeye doğru sarkıyor. dudaklarını yalıyor, yüzünde bir sokağa bırakılmış köpek ifadesi. gülümseyen diğerinin elinde bir makas, kumral saçlarını tepesinden toplamış başının, kuyruğu sağa sola sallanıyor, küçük, kırık saçlar dökülüyor ensesine, göz bebekleri kocaman, göz kapakları ıslak, boynunda ipek ipliklerden renkli kolyeler. sol elini uzatıyor büyük göz bebekli, terk edilmiş köpeğe doğru, terk edilmiş köpek sol kolunu arkaya fırlatıyor, bir gerilim oluşuyor, dallara konmuş güvercin havalanıyor. bir adım atıyor gülümseyen, şaşkına doğru, çenesinden kavrıyor, beyaz kısa tırnakları yanağına batıyor, şaşkın tepki göstermiyor, susuyor. dışarıdaki rüzgar ve havalanan güvercinler. hatıralar, silik, bozuk, haksız. ip diyor gülümseyen, iplerini elinde tutmalısın. ip diyor şaşkın, taşıyacak bir taşım, uğruna diz çökeceğim tanrılarım, bir silahım, bir kemanım olsaydı, bırakmazdım ipin ucunu, ipin ucu kaçtıkça çünkü, dünya, menekşeler, dünyanın sonu, ölüm, aşk ve sarhoşluk, ve baharda güneşin batıyor olması yavaş yavaş, acı da vermiyor da, valizdeki kirlileri yavaş yavaş halıya döken kadının durağanlığı. suskunluk. kitaplar okuyorum beni ağlatan, duvarlara yazılar yazıyorum, sabahları aksatmıyorum ilaçlarımı ve frezyalar çıktı diye mutluyum, parklarda çimenler hala sarı ve köpekler hala üşüyor, ben müzik dinleyemiyorum ve hislerimi harekete geçirecek dürtülerden kaçınıyorum, suya değmeden süzülmek, iki duvar arasından sürtünmeden geçmek, martıların mütevazı pikeleri, gibi hayatım. gülümseyen bu sözler üzerine koltuğa oturuyor ve şarabın vardır diyor, var, ben içeceğim, ben içmeyeceğim, sonunu biliyorum her şeyin, annesinin ölümüne üzülmemişti mersault, yerleri silmeliyim, klozeti ovmalıyım, antre çamurlu ve kütüphane rafları tozlu, ben içeceğim, sen içebilirsin, çizgilerin bittiği yerdeyim, çok aşığım, içimde ama hep sızı, hep sızı, ve gülümseyen, şaşkın eşine tekrar bir yumruk savuruyor. elindeki makası avcuyla kavrıyor, havaya kaldırıyor.


Perşembe, Şubat 21, 2013

28052012

şimdi iki kişiyiz ve her zamankinden daha zor griye, toza ve kaldırımlara uyanmak. iki kişi içimde, kendilerinden geçmiş; ağlaklıktan, güce, dinginlikten koşulara, hasetlerden güvenlere, akıllardan özürlere, ağaçlardan gökdelenlere, dağlardan şehirlere, telaştan başka telaşlara, ve mutluluklardan umutsuzluğa, ve her nitelemenin üstündeki o iğrenç, koca boşluğa doğru yuvarlanarak, gidip, geliyorlar, gidip gelemiyorlar bazen, ve bocalıyorlar.

iki kişiyiz teki çok dövüyor kendini, teki sarı ışıklarla, hayranlıklarla yaşıyor.

dövünüyor, telaşa kaptırıyor kendini telaşın kendisinin varlığını anlayamazken,
bu yüzdendir belki ışıklarla yaşayanın ışıklarla yaşaması, ışığa olan sürprizsizliğinden. ışık çünkü, hayranlık uyandırmak, neden büyük umutlarla, bekleniyor.

büyük çekmeceli komodinler, mavi kuşlar, bataklıklar
(direndiğin tüm duygulara, ve peşini kovaladığın korkulara boyun eğme, iyileşme)

iki kişiyiz teki çok dövüyor kendini, teki yorulmuyor, cevap veriyor, gerilemiyor. sabah güneşinde parlayan salıncaklar gibi. uyuz. uzak.

birlikte çok uzaklara koşuyoruz, akasya ağaçları, zemin kat balkonları oluyor yanımızdan kayıp giden, durmadan da anlayabiliyoruz, teki durmazken diğeri için için izliyor çünkü çevresini, salonda unutulmuş ve yarısı yenmiş bir kırmızı elmayı

izler gibi