Cuma, Aralık 17, 2010

zamanla akamayan -

belki en çok acıtan ve gerçekten ortada olan, aylarca ensenden tutulup gözlerini ayıramayacağın bir şekilde karşında duran bu iki kişiye bakmaya zorlanmış olman da değil de, senin plansızlığını ve salt bu arkası bomboş olan ıslaklığını küstahça ezmiş olması ayaklarının altında ve yüzündeki o ifadeyle, seni görmemiş olması ve gülebilmesi, soğuk merdivenlerde otururken kapının arkasından duyduğun kahkahalarla; dolaplardaki kadın eşyalarıyla, ve anlatabilmesiyle, yüzüne baka baka, onu sana anlatabilmesiyle, onun peşinden sokaklara dökülmesiyle, sırf sen gör diye ikisinin sıcaklığının artışını, seni çağırmasıyla, bedenine hiç de uymayan o kirli ve azgın boğanın en ummadık yerde ortaya çıkabileceğini, yıkabileceğini, ve en çok da kendine vereceğini hasarı, bilerek, isteyerek, acı çektirmek isteyerek yapmış olması.

ve sonra, hiç de intikam almak için, gör diye, neye benzediğini anla diye yapmamış olduğunu, yastığa sarılmış yatarken, öyle bir anda, rahatça söyleyivermesi, ve sevişmenin ne kadar da güzel olduğunu.

1 yorum: