Pazartesi, Ekim 01, 2012

19052012

neden sonra kalktı oturduğu koltuktan. bazen koyverme isteği geliyordu. bazen gelmiyordu. düşünmekten kavruluyordu sözlerini. söylediklerini. bir yük biniyordu bazen, ağırlık çöküyordu, uyuşturuyordu beynini. düşünmeden de yaşıyordu, düşünerek de, gerçi fark etmiyordu. öyle çok söylenmişti ki hissetmediği ve aslında gerçekten olmadığı, gerçekten yaşamadığı ve gerçekten kendini vermediği; içinin yanması ona ne kadar suçlu olduğunu hatırlatmaktan başka işe yaramıyordu artık. rahatlamıyordu ama zaten rahatsız da değildi. suçlu bulunuyordu ama zaten kim masumdu. bazı konuların sağlaması yapılamıyordu. sağlamasının yapılabilmesi için bir şeyin yanlış olması gerekiyordu. bir şeyin yanlış olup olmaması neyi değiştiriyordu. en basitinden kalp kırmak ne kolaydı. düzeltmek ne zordu. üstüne üstlük, kırdığın kalbi onarmak hali hazırda zorken, bir de onarmanın kendisinin gereksizliğiyle uğraşmak gerekiyordu. yaşamla, ona küçük, mızmız bir çocuk muamelesi yaparak uğraşmak gerekiyordu. taciz etmek, dokunulmaması gereken yerlerine dokunmak, sinirden kısa kısa gülmesine neden olmak gerekiyordu. yaşam sana onarılması gereken kalpler, söylenmemesi gereken sözler, kıskanılmaması gereken kadınlar veriyordu. yaşam bir tek sana kendini vermiyordu, olabilmeyi. onu bulman gerekiyordu. ve yaşam; öylesine, öylesine kötü kalpli, öyle cahil, öyle boş bir var oluştu ki, kendini bulmak için cehaleti, art niyeti, yaşamaya uğraşmayı kabul etmen gerekiyordu. hatta sevmen, gülmen gerekiyordu. sonra, tabi, tüm bunlar, olmuyordu. sonsuza kadar mahkemeliktin o yüzden. kimsenin seni, zaten tam da önünde durduğun hakime dava etmesi gerekmiyordu.

rüzgar esiyordu. pencereye dokundu. dudaklarını yaladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder