Salı, Kasım 04, 2014

rio - 24

pepe'nin oturduğu yeşil kanepenin arkasında uzanan çam ağaçlarına, ve çam ağaçlarının arkasında ufacık görülen maviliğe bakıyorum, gözlerim dalıyor. hep okyanusa bakıp ellerimi sıcak kumun içine daldırmayı, sıcaktan mayışmayı ve dakikalarca uyumayı, yanımdan geçip giden insanları görmemeyi ve uyandığımda yalnız olmayı hayal etmiştim diye geçiyor aklımdan; o pis gemiden indiğimizde aklımda kanalizasyon boruları ve mavi saplı meyve bıçakları yoktu hiç.

pepe manuel'e hararetle anlatıyor, arada uzun parmaklarıyla beni gösteriyor, üzerimdeki uygunsuz beyaz gecelikten bahsetmedikleri apaçık, beni tanıdığını anlıyorum, sesimi çıkarmıyorum, manuel arada sırada irkilerek yüzüme bakıyor, ben rengi atmış halıya.

hep yalan söyledim, geride kalmayı tercih ettiğimden, ve ne zaman öne çıkmak istesem biriktirdiğim tüm doğrular fışkırdı içimden, fazla kirli suyu içinde barındıramayıp patlayan rögar kapakları gibi; beni gül dikenleriyle besleyen yalanlarım, kısa zaman da olsa rahat uyumamı sağlayan gizlerim, annemin hiç öğretmediği cinayet şekillerim, dünya üzerinde tanıdığım kimsede göremediğim, bu yüzden beni sonunda yapayalnız bırakan durmayı bilememe halim, hepsi birikiyor içimde, çam ağaçlarına, küçük okyanus parçasına, yeşil kanepeye, rengi atmış halıya bakarken.

pepe diyorum, sesim istediğimden daha yüksek çıkıyor, bir duraksama oluyor, manuel bana bakıyor, pepe'ye onu öldürdüğümü söyle diyorum. manuel anlamaz gözlerle yüzüme bakıyor, eli gömlek cebindeki sigara paketini arıyor. söyle diyorum, anlayacak.

ella lo mató diyor manuel, pepe bir an duruyor, o bezmiş ve şeytani suratından beklenmeyecek bir iki saniyelik bir şaşkınlık görüyorum gözlerinde, sonra şaşkınlık geçiyor, sırıtıyor. esta chica? que mató al demonio? mentiras!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder