Cuma, Mart 06, 2009

iç ferahlığı hakkında


daha önce de yazmıştım, bütün gücümle saçmaladığım satırlar arasında bir kez daha kaybolduğunu görmek dirseklerime acı veriyor, günaydın!, övünmek yok öyle değil mi!, neyle, neden övünüyoruz, neden düşüncelerimiz, kıyafetlerimiz, ellerimiz bu kadar değerli, bunca değer bindirmenin manası nedir yani, mesela bunun yerine gitsek piknik yapsak, sardalyalı sandviçler yesek kırmızı elmalar eşliğinde, bu sırada hiç rüya görülmese, rüyalardan uyanılmasa veya, çünkü eninde sonunda kaldırım taşlarını delmeye çalışan makine seslerine, küçük bardaklarda duran limonlu sulara, bitmiş mum kokulu odalara uyanıyoruz; onun yerine hep aynı çizgide olsa kalp atışları, herkesin derdi dağlara tırmanmak, güzel kıyafetlerini güzel kokulu deterjanlarla yıkamak, köpeğine kesilen salatalıkların yenilmeyen uçlarını vermek olsa, ama olmuyor işte, düşlerden uyanılıyor, gözler şişebiliyor, geceler geçiyor, geçiyor, nereye doğru akıyor zaman kimse bilmiyor; durmak istiyoruz!, durmak, nefesleri tutmak, mandalinalar ve gül kokuları dolu kamyonetlere aldırmamak, çalan telefonları açmamak, açık alanları düşünmek ve beyaz evleri; kötülük buluyor ama dirseklerini, kirpiklerini öyle değil mi, kötü, kötü niyet adeta birer yüksek ökçe!, adeta seni günden güne daha çok çocuk yapan, daha çok mendil harcamana, sesini daha çok çıkarmana yarayan minik beyaz mantarlar, çocuk oldukça salıncaklar artmıyor, salıncak sırasında bekleyen diğer çocuklar artıyor yalnızca, kargalar, lacivert bulutlar, mütevazı olmayan tüm parçalar artıyor; yolunda, lastik pabuçlarınla ilerlemeye devam ettiğin her geçen gün bir tomurcuk daha açıyor ve bu bir savaşım daha demek; iyi geliyoruz insanlığa, tüm kanı bozuklara, kanı eksiklere, kanı fazlalara, rostolara, kuru ekmeklere, ne fark eder ki diye geçiriyoruz içimizden, yine güneş gözlüklerimizle sokakları arşınlayacağız, yine hayallerden konuşup, birbirimize bakacağız, ve tüm bunları yaparken tüm bunların hiçbirinden bahsetmeyeceğiz. yaşlanacağız, yaşlanacağız, kitaplarımız ve karalarımız artacak, gemi seyahatlerine çıkılacak, menülerden giderek daha çok şikayet edilecek ve kahkahaların sesi giderek kısılacak. hala kerevit köfteleri, hala kızarmış maydonozlar filan olacak, aşka inanç bitmeyecek, salıncaklara, çığlıklara ve dibine kadar'lara.

2 yorum:

  1. aşka inanç bitmeyecek, salıncaklara, çığlıklara ve dibine kadar'lara.

    güzel bir yazı, katılmamak elde değil.

    YanıtlaSil
  2. şaşı olan gözleriniz tek görmeye başlarsa, ilk başta birbirine zıt görünen şeylerin aslında bir olduğunu anlarsınız.

    YanıtlaSil