Salı, Eylül 29, 2009

giderek bağıramamaya başlıyoruz


eve yürürken gözüne bir kuş çarptı. hava kararıyordu, kaldırım taşları deniz dalgalarına benziyordu, yanından geçen insanların üstünde hep aynı etekten vardı ve cinayeti andırıyordu. kuş havada guguklu saat sesleri çıkararak, çarpmanın vermiş olduğu sersemlikle yalpalıyordu, hava karardıktan sonra dar sokaklarda kavuniçi elbiseleri ve elbiselere hiç de uyum sağlayamamış sarı saçlarıyla yalpalayan kadınlara benziyordu. düşüncesindeki tekdüze dönüşlerin geldiği radde artık onu sıkamayacak kadar tanıdıktı, biz diyordu arkadaşları, bizim yıkıp yerine koyamayacağımız şeyler var!, nasıl oluyor da bir yer kazandırıyordu bu söylenen, bu insanlara yüksek ve havadar teras katlarında, nasıl oluyordu da bunu düşünenlerdi hep en çok tartışılanlar ve tartıştıklarını sananlar, şaşırtıcıydı, yani beyaz elleri, sivri bibere benzeyen çeneleri, çok bilen, ama tam olarak ne bildiğini bilmeyerek bakan gözleri, melodilerle kurduklarını sandıkları müthiş manasız yaşamlarıyla 'patlatmanın zevkine varmış, ve yerine iki akasya bile dikmemiş adam ve kadınların fütursuzluğu.


hayaller gerçekleşmeyince, yetinilmiyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder