Salı, Mart 27, 2012

10,1

bir şarkı mırıldanırdım hastanede günlerimi geçirirken; yeşil ovalar, taze yapraklar ve kan kokusuyla, iyileşmeyen yaralar, sokunca derin sanrılara yol açan sineklerle ilgili bir şarkıydı; kollarımın arasında saçlarımı bütün gücüyle yolmaya çalışan bu kadına bağırmak istediğim, yüzüne sert bir tokat gibi inmesini istediğim tüm kendine gelmelerin özeti gibi bir şarkı; tüm ağaçların yenilenmesi, toprağın hiç kurumaması, hayvanların ölme isteğiyle dolup taşmamaları, durgun suların yüzyıllardır hiç hareket etmemecesine yaşadıkları dakikalar, hareket eden bulutlar, topraktan bulutlara doğru yükselen karbonlar, yanan kömür parçaları, sık çalılıkların arasından, ağaç kovuklarından süzülen mor ışıklar, güneşin batmasıyla su üstünde belirmeye başlayan tek hücreliler; insan duygularıyla, düşünceyle, hırsla, tabansız güven duygularıyla yoğrulmamış doğa; ve giderek güçlenen hıncı, organları olsa hepsini kullanarak kavradığı kılıçlarla bozguna uğratacağı, soyunu tüketeceği insanlık; sıkıca kavramazsam düşüp tüm bedenini salt duyguyla değil, en vahşi güdülerle yaşamaya devam eden bu felaketlerin içine fırlatacak kadını ya tüm gücümle yaşatmak ya da bütün zayıflıklarımla öldürmek için tahrik ediyor beni; ağır, kesif ve insanlığın, küçük erkek çocuklarının, küçük kadınların içlerine hapsedemedikleri çiğlikleri kusacakları kadar parlak bir istekle.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder