Perşembe, Ocak 03, 2013

27052012

odanın kan kırmızı tavanından aşağıda dönüp duran benliğine bakıyordu. kokuşmuş, küçük ve marazlı buldu kendini. küçücük bir ayrıntı olduğunun farkına varması için daha kaç yıl gerekecekti. bir insan olmak ve buna bağladığı tüm sıfatlardan, kötülüğe bağışladığı tüm övgülerden, yanlışını koskoca bir kılıçmışçasna kuşanmış olmaktan nefret etti. dahaları eklenecek ve ben yine de kendimden ve kendimi kendim yapan hiçbir özelliğimden vazgeçmeyeceğim ve böyle can vereceğim diye düşündü. haksızken yorgun olmaktan, içten içe, kalbinde yanlış yaptığına olan inancı sapasağlamken bunu körü körüne, hatta tüm benliği koca bir beyaz kas kütlesinden oluşuyormuşçasına savunmaktan, elle tutulur, hatta yere doğru fırlatınca leke bırakacak kıvama gelmiş bir kıskançlığı içinde barındırarak tüm varlığının o tortulu yüzeyini hissetmekten tiksiniyordu. bu tiksintiyle yaşamak sanki büyükçe bir çöp bidonunun içinde nefes almaya çalışmak gibiydi. ne çıkabiliyordu bidondan dışarı ne üzerine yapışmış binlerce artık yemek o mikropsuz, beyaz benliğine yakışıyordu. beceremiyordu yani. odanın içinde dört dönen vücuda doğru bir hamle yaptı. aldığı darbeyle biraz kendine gelmişti. rüzgar dinmiş, verandadaki güllerin üzerine kirli bir güvercin konmuştu.

6 yorum:

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. Gerçekten kayda değer bir yazı, bu kadar keyif almamıştım bir çok yazıyı okuduğumda.

    YanıtlaSil