Çarşamba, Nisan 22, 2009

duvarın arkasına övgü


aslında dolmuş camlarından dışarı bakarken yağmurlu güne kırık bir tebessümle başlamanın gereği yoktu -her şey naylondandı o kadar!, ben öyle bocalıyorum ki son zamanlarda sevgili dostlar, güzellik ve çirkinlik arasında, ağaçlar ve ağaçevler arasında, pinolar ve şarlar arasında, zor yani gözlerimi açtığımda önümde beliren görüntülere bir anlam uydurabilmek, kendimi var etmekten bahsediyorum aslında salt, manalı bir sunum yapabilmekten hayata, on puan almak değil belki ama patronlara sinsi sinsi gülümseyebilmek, bütünüyle bir ruh rahatlığı içinde dolaşabilmek sokaklarda ve karşına çıkan rengarenk ve güzel kokulu mihrakların kabuğuna döndürememesi seni ve melek kemiklerini yok edememesi; aslında yaşamak tamamen bu basamağa gelindiğinde noktalanıyor, rahatlama basamağı, giydiğin elbiselerin, çıktığın seyahatlerin ve sevgili tokatlarının artık bir mana etmediği, pek de acıtmadığı, pek öykünülmediği basamak, bu basamağa parlak pabuçlarıyla basan her insanın çok üstün ruh hallerine, fevkalade güzellik sanrılarına kapıldığını görebiliyorum, bunu hissediyorlar çünkü yeşil gözleriyle çıkabilecekleri en üst, en yüksek, en korkunç basamağın bu olduğu hissi çilekli pastalar kadar tatlı, oysaki sadece camdan dışarı o ünlü kırıkla bakanlar bilir ki bu insanların bayıldıkları hayatları, bayıldıkları şansları, bütün ilişkilerindeki olağanüstü başarı, pek sevdikleri umursamazlıkları noktalanmıştır sevgili dostlar. nokta, sonra ne de olsa başka başka kastlar bulunur.

bir de mesela, yalnızlıklardan ve yalnız yürümekten konuşuyor olsam da mütemadiyen, insan üzerinden, tek bir insanın yediği brokoliler, dolaştığı caddeler, uçaklarda içtiği acı domates sularından konuşmak huzursuz ediyor azıcık; herkesi, kötü niyetlileri ve yalandan gülümseyenleri, hepsini kucakladığımdan filan değil, kendi kendine, kendi değerleri, kendi eşantiyon sabunları ve kendi şehirleriyle, kendi kendine oturmaları, sokağa bakmaları ve çay içmeleriyle, var olabilen; var olmak, devam etmek, yürümek ve yürümek için sadece kendine ihtiyacı olan insanoğlunu beki de içten içe kıskandığımdan, oluyor.

bal kokularıyla, muhteşem teraslarla, cam çiçekleriyle büyümüş, güzel zeytinyağlı salatalar yediği bahçelerde oturmuş, ne kadar kirlense de sürekli bergamut kokmuş ve gözlerinin elasında o statik acının ilk defa birini güzel yaptığı kadın. herkese iyi şanslar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder