Salı, Ağustos 19, 2014

rio - 18


rocinha. en kanlı, en ıslak, en kaygan ve kendimi en suçlu sandığım. beelzebub'u dinlemedim, köse vitor'un söylediklerine kulak asmadım, şişman komşumun korkulu, nefret dolu bakışlarına yüzümü çevirdim, ve şimdi burdayım. suçun, mestizo'ların en kalın derilisinin, klozetlerin en grisinin, hortumlardan akan suların en çamurlusunun olduğu yerde, leylaksız, lavantasız, beelzebub terk etti, tamamen yalnız ve korku içinde, bogota'da, ciudad bolivar'ın en ter kokulu, en ölüme, şeytana, en çok kana adanmış mahallesinde, perdomo'dayım. perdomo benim evim, vacio'nun üzerinde pireler, tek odalı perdesiz evin tiksindiğimden ve işsizliğimden her gün yıkadığım beyaz çarşafları, ocaksız, ısınmasız, gri duvarlı mutfağın kırmızı zemini, rocinha'dan yanıma aldığım tek şey, mavi saplı meyve bıçaklarım, artık giyemediğim delik deşik ipek gömleğim, yakut broşum ve köpeğim.

hatırladıklarım var, venezuela'da çeviren polis memurunun kalçama dokunan elleri, santa elena'da içtiğim yoğurt çorbası, eczane önlerinde bulduğum ativan kırıntıları, ve şeytanı deşmekten kaynaklı, olmayan pişmanlığım.

pek çok dostum, terk eden, arka bahçede çimenlerin üstünde, koka yapraklarının ekşi kokusuyla esen rüzgar, re'den melodiler, tozun içinde her daim beyaz ve temiz kalan parmaklarım, anneminken yakındığım, bozuk vücut algım yüzünden paramparça etmek istediğim ve şimdi var olmayan tüm yağlarım, rio'ya ait olan, paralıysan altı saat ötede kalmış tüm dakikalar. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder