Çarşamba, Ağustos 20, 2014

rio - 20

perdomo'da yeni arkadaşlar ediniyorum. leylaklarımın ve lavantalarımın yerini yaban gülleri, pembe zambaklar alıyor. vacio'yu yıkatıyorum, her gün küvete girmeye başlıyorum, evi temizliyorum, klozetin kenarlarını ovalıyorum, elimde kalan birkaç bin reali peso'ya çevirttiğim at kuyruklu döviz bürosu çalışanı kadın ilk insan oluyor bana ters ters bakmayan.

sol kenarı çatlamış aynanın karşısında, yanımdaki uzunca bardakta birkaç gül, saçlarımı kesiyorum, uzun, kırılmış saçlarımı, kulak hizama getiriyorum, sol taraf sağdan birazcık uzun, ensemi göremediğimden ensemdeki saçlar düzensiz, gözlerimi ovuşturuyorum, daha az alkol, daha az uyarıcılar, sabahın köründe, bogota'nın tüm çiğ ışıkları uyanık ve tüm FARC elemanları uyurken kalkacağım bir işe girme fikri.

yan komşum manuel, dairelerimiz ortadaki kapıyla birleşiyor fakat kapı kilitli duruyor, manuel düzenli olarak çeşitli kadınlarla grup seks partileri düzenliyor, esmer kadınlar, şişman kadınlar, ayak bilekleri yılan kuyrukları kadar ince kadınlar, yaşlı kadınlar, mutsuz kadınlar, manuel ve arkadaşlarının çıkardığı sesler rahatsız edici gelmemeye başlıyor ve hayatta olduğumu hissediyorum. arada hiç bilmediğim semtlerden topladığı tütünleri getiriyor bana, önce kurumasını bekle diye uyarıyor her seferinde, her seferinde üzerimde aynı çiçekli sabahlık, aynı mahmur hal, ve yakamda aynı kurumuş gül oluyor, gülüp geçiyor manuel. ona günlerce, haftalarca maruz kaldığım şiddet ve tacizi, ve salt buraya, tüm deccallerin cirit attığı bu gül kokulu çöplüğe gelmek için göz yumduğumu anlatmıyorum ve o da nereden çıktığımı sormuyor. güney amerika'nın mavi çatıları, meraksız, günlük, isli insanlarına alışıyorum.

kes şu saçlarını derdi, dinlemeyip sabun kokan lacivert nevresimlerinden kalkıp kaçtığım adam. katilliğime duyduğum hissizlik beni hayata bağlıyor, ara sıra burnuma çalınan metanol ve toz kokusundan öte perdomo kurtuluşum oluyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder