Perşembe, Ekim 13, 2011

m

feriköy'de bir balıkçı var, gidip lakerda yiyelim demişti, bulutlara veya tatlı su kokusuna benzer bir sesi vardı. denizden esen rüzgar hırkasının içine giriyor ve kollarını üşütüyordu, bisikletin tekerleri hiç durmadan dönüyordu, yavaşça yarışıyorlar gibi bir halleri ve yorgunluktan pembeleşmiş dudakları vardı.
bacakları uyuşmuştu, sol kolu seğiriyordu, rüzgar hızlanmıştı. yanına geldi, sesleniyorum, duymuyor musun diye sordu. tek ayağını çevirerek arkasına döndü, saçları lavanta kokuyordu, üstündeki pijamadan uykusuzluk, durgunluk akıyordu. göz bebeklerini açtı, ona doğru birkaç yavaş adım attı, yutkundu. rüzgar panjurları sallıyor, pencereye çarpmasına neden oluyordu. yıllar önce üzerine onun gömleğini giymiş, uykudan yeni uyanmış ve boynunu sağa doğru büküp gözlerinin içine bakınca başını çevirmek zorunda kalmış kızı hatırladı, adama baktı, biraz daha yaklaştı. adam elini kaldırıp avcunu havaya doğru çevirdi, merakla bakıyordu. yerde kapağı açık duran kutuyu fark etti. nefes verir gibi güldü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder