Perşembe, Ekim 20, 2011

r

soğuk, dalgasız bir denizde yüzermiş gibi sallanıyordu olduğu yerde, kafasına binlerce düşünce üşüşüyor, ekmek sırası bekleyen yaşlılar gibi sıralanıyorlardı arka arkaya, başından kovmak istediği tüm sözleri teker teker hatırlıyordu, hava kararmaya başladığında içine dolan huzursuzluk geri gelmişti, yatağın çarşafı, tavandan sallanan lamba, mutfaktan gelen sesler yabancılaşıyordu birden, oturamıyor, kalkamıyordu, hiç konuşamıyordu. bedeni kopyalanıyor, kopyalanıyordu.


o senin gibi değil, hiç değil. sen değişmeye çalışıyorsun, onun gerek bile yok bunu yapmasına! tatlı o, normal, düşünmek huzur veriyor en azından.

anlamıyor musun? başkasını istiyorum. başkasıyla birlikteyim. onu istiyorum. bana bağlandı. konuşabiliyoruz.

en güzeli sevmek, mutluluk vermek, mutlu olabilmektir. ama gerçek mutluluk lütfen!

saçları terden ıslanmış yüzüne düştüğünde ne kadar çekici oluyordu. nasıl kadınsı kalçaları vardı. sevişmek  çok güzeldi.

neden böylesin? neden bağırıyorsun? defol git evimden. defol. doktora git, uğraşamam seninle. sen büyüyememiş bir çocuksun. sen çok hastasın. çok kaltaksın.

evet, evet aldattım. kes lütfen, cevap verme bana. bağırma. yediğin haltlar yanında bu hiç kalır.

ne konuştunuz? öyle mi? iyi.


hayır dedi. hayır. saat 7 buçuk olmuş mudur diye geçirdi. sokak lambasına benzediği için almak istemedikleri abajurun düğmesine bastı. oda loş, sarı bir ışıkla aydınlandı. dolabın sol tarafına iki gün önce atılmış ayakkabılarına baktı. dolabı açtı. yerden sigara paketini aldı, bir tane yaktı. kapı çalacak diye geçirdi. çalmadı. çıkacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder