Çarşamba, Ocak 14, 2009

ankara underground!


yeraltı çok hüzünlü bir yer. karşı platformda kırmızı elbiseli kadınların 501'li erkekleri öptüğünü görmeseniz, veya beyaz çizginin ötesindeki raylarda fareler gezinmese, veya arkanızda martini kadehli müzikal afişleri olmasa bile bu metro denilen toplu taşım saçması gerçekten çok hüzünlü. yani, kulaklıktan gelen müzik bile hüzünlü çalmaya başlıyor. istemeden bazı hüzünsel tepkiler çıkıyor ortaya. boş boş raylara bakmak, ayakları çapraz yapıp saçları öne düşürmek filan. müzikle gelen o hal değişimi artık alenen sağınızda solunuzda bekleyen insanlara yansımaya başlıyor. herkes birinden ayrılıyor, herkes uzaklara gidiyor, herkes intihar eğilimli diye düşünmeye başlıyor insan niyeyse. metro sakat iş yani, bence.

bir de kenar platform nedir sevgili sezyum. her iki taraftan açılan kapılar da kenar platforma açılmaz mı ki en nihayetinde. gelen kadın sesi nazikçe kenar platforma yaklaşınız deyince insanlar hop birden sağa veya sola yaklaşıyor. ben anlayamadım. arkadan takip ediyorum. edit: parmağıma mor pırlantadan bir yüzük takıyorum desem etraf renklenir ve kadehler çınlar mıydı ki? ne çok yanlış yapıyor allahım insan hayatta, ne çok eksik bırakıyor, ne çok şampanyayı ve ahşap sandalyeleri boyamadan bırakıyor. her tarafı boyamalıyız, lila ve kavuniçi kullanmalıyız,)

ankara metrosu üstüne üstlük bir de eğreti duruyor. ne bileyim -faşizanlığın baş gösterdiği an- bazı insanlar pijama giyseler yakışmaz ya, o hesap. şehrin göbeğine sonradan oturtulduğu için midir nedir, tuz eklemeyi unuttuğunuz için birbirine yapışmış makarna veya pazartesi sabahlarına benziyor bizim dı tüub.

herkese sevgiler. bir de elmalı pay kokulu parlak bir bon voyage.

ikinci edit: moda olan her söz çok keyifli ve güzel. evet espresso, kuşe kağıt filan bunlar güzel şeyler. 9:19

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder