Salı, Ocak 13, 2009

kalem kağıt?

aslında hayatımı en küçük karesine kadar yazıya adama fikri çok eskilere dayanmıyor, ne bileyim işte, maneviyatı bu derece kabına sığmayan bir düşüncenin temeli en fazla soğuk bir akşamüstü evinizin küçük salonunda kütüphaneye karşı otururken ve dışardaki kiraz ağacının dalları cama çarparken atılabilir cortexinize, ki bunun örneklerini çoğaltmak mümkündür bittabi, mesela dar, temiz bir sokakta kırmızı bir pardösüyle yürürken ve elinizde tuttuğunuz sabunlar tek tek yere düşerken gelebilir aklınıza, mor, ağır perdeli bir çalışma odasının sıcak olması gerekirken tam tersine buz gibi kaloriferlerinin üstünde kendinizi ısıtmaya çalışırken, aşık olmuşken ve bunu kendinize anlatamayacak kadar maviye boyanmışsa kalbiniz, yerden sararmış sarmaşık yaprakları topluyorsanız saatlerce, ve aklınıza bir bardak limonata içmek geldiğinde bir yaz akşamüstü babaannenizin yediverenler açmış verandasına vuran ışığı hatırlıyorsanız, sabahın körü kalktığınızda midenizden gelen sesler sinirlerinizi bozmuyorsa ve bastırmak adına köpeğinizin yumuşak tüylü karnına gömüyorsanız başınızı, balkondaki vapur dumanları ve saksıların yanında duran kırmızı minderli koltuk size parlak ışıkları hatırlatıyorsa ve hayatınızın en manalı diliminin bile absürdlük denizinde bir inci tanesi olduğunun bilincindeyseniz;

ışıksızlığa çığlık atma ve bir fincan sütlü kahve zamanıdır.

28/1/08, pazartesi.

1 yorum:

  1. ilk solcu dediğimiz arkadaş ilk iki ayak üstünde gezinmeye başlayan değil midir guruba karşı? peki öyleyse bir soru: hüsnün senin ey dilber-i nadide kamer mi?

    YanıtlaSil